aslında “normal” sandığımız yaşamlarımızın her biri, ağır çekim yürüyen bir charlie yaşamı. önceleri bedenen beceriksizsin, kafan çalışmıyor ve başkalarının şefkatine muhtaçsın. sonra güçleniyor, daha becerikli oluyor ve akıllanıyor, bilgileniyorsun. daha sonra yeniden başa dönüyor, gündelik insani ihtiyaçların için başkalarına muhtaç hale geliyorsun, kafan karışıyor, anlamakta, algılamakta zorlanmaya başlıyor, unutuyorsun. yani aslında hepimiz charlie’yiz. charlie’ye acımak, üzülmek yerine kendimizin de tıpkı “yeni charlie” gibi ölmekte olduğunu fark edip, gücümüzün yettiği, becerebildiğimiz yapmış olmaktan mutlu olacağımız her şeyi vaktimiz varken yapmaya çalışmamız lazım.
Charlie her zaman çevresine ben bir insanım bana bir insan gibi davranın dese de maalesef insan olarak görülmüyor. Ve algernona başlarda ne kadar sinirlense de onu hiç unutmuyor..
Bir bakmak var,
Bir de görmek...
Akşam olup hava karardığında;
Güneşin batışına üzülmek yerine,
Ayın doğuşuna bakıp,
Yıldızlarla birlikte ortaya çıkardığı ahengi görüp,
Gecenin güzelliğine dalabilmektir görebilmek...
Bir bakmak var,
Bir de görmek...
Akşam olup hava karardığında;
Güneşin batışına üzülmek yerine,
Ayın doğuşuna bakıp,
Yıldızlarla birlikte ortaya çıkardığı ahengi görüp,
Gecenin güzelliğine dalabilmektir görebilmek...
Şimdi tutup da “Beni çok üzüyorsun” falan filan demeyeceğim. Üzülmek mesele değil çünkü, üzüntülerle nasıl baş edeceğimi biliyorum. Ama bu kadar çok öfkeyi ne yapacağımı bir türlü bulamıyorum. Kavga etsek belki biraz rahatlarım. Ancak kavga belli bir samimiyet gerektirir. Seninle o kadar samimi olduğumuzu düşünmüyorum. Halbuki ben gerektiğinde başımı omzuna koyabileceğim birini değil, sinirlendiğimde direktoman kafayı koyabileceğim birini arıyorum. Sana kafa göz dalamadığım için bir türlü sakinleşemiyorum, ben ayrılmak istiyorum Osman.