Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dickens, Thackeray, Jane Austen, Trollope gibi yazarları sıradan bir ödünç kitap kütüphanesine koymak boşunadır; kimse almaz bu yazarları. On dokuzuncu yüzyılda yazılmış bir kitabı görür görmez, "Ah ama çok eski!" deyip geri çekilir insanlar. Yine de tıpkı Shakespeare'i satmanın kolay olması gibi, Dickens'ı satmak da her zaman kolaydır. İnsanların "bir gün mutlaka okumak istediği" yazarlardandır Dickens, tıpkı Kutsal Kitap gibi onun hakkında da ikinci el bilgi boldur.
Sayfa 21 - Can YayınlarıKitabı okudu
Haftada 170 gram tütün içiyorum ve otuz gramı yarım crown ettiğinden yılda yaklaşık 40 pound ödemiş oluyorum. Savaştan önce, 30 gramı 8 pennyken bile aynı tütün için yılda 10 pound'dan fazla harcıyordum; günde 6 penny'den bir pint bira içsem, bu iki kalem yılda yaklaşık 20 pound edecekti. Ulusal ortalamanın pek de üstünde olmasa gerek bu
Sayfa 15 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Hayat kısa... Kaybedilen her zaman telafi edilmeliydi. Ve yaşanmak istenen hiçbir şey ertelenmemeliydi. Ne varsa yaşanmalıydı. Acı çekilecekse bile çekilmeliydi. Saklanmadan, sakınmadan, hayat ne getirirse kabul edilmeliydi. Olur da bir gün yine kaybedersem kalan anılara tutunabilmek için...
Dua'm odur ki ; dinsin artık İsa'nın bitmeyen elem yolu, Kesilsin Meryem'in gökkubbeyi ağlatan acı çığlığı, Zekeriya'nın feryadı sürûra gark olsun... Asumanı inletsin Ömer'in adalet nâmeleri, Musa'nın hedefi yeniden KUDÜS olsun, Golyat'a galip gelsin yine Davud... Ve Miracın ilk basamağı, Merdiven olsun Ümmet-i Muhammed'in bâki huzuruna...
Kıyamet kopmadan -evvel, Teheccüd'e devam eden bir cemaat yine bir gece kalkarlar ve teheccüdü kılıp, sabah namazı'nı beklemeye koyulurlar. Bekle bekle sabah vakti girmez. Bu cemaat: "Galiba erken kalktık" deyip, tekrar teheccüd kılarlar yine beklerler ama sabah vakti yine girmez. Bu sefer korkuya kapılırlar ve sabah namazini kılıp, güneşin doğmasını beklerler. Hem korkudan zikir yaparlar hem beklerler. Bir de görürler ki, güneş batıdan doğuyor. Dehşetle korkudan secdeye kapanırlar ve uyuyuverirler. Çünkü artık vakit gelmiştir. Velhasil, kıyametin dehşetinden ilk emin olacak topluluk teheccüde devam edenlerdir.
Üçüncü konferans
Fertler ve ümmet olarak yalvarma ve yakarmada Allah'a sığınmalı, ögüt verici bir tevbeyle hep birlikte Allah'a tevbe etmeli, her güç ve uzanmadan O'na yönelmeli, O'ndan O'na sığınmaktan baska sığınağımız ve kurtuluş çaremiz olmadığına inanmalıyız Yüce Allah'in haklarında şöyle dediği kimseler gibi OLMAMALIYIZ “Hiç olmazsa verdigimiz darlık başlarına geldiginde yalvarp yakarsalardi! Ama kalpleri katılaşti ve şeytan da yaptklarnı kendilerine süslü gösterdi."(Enam, 6/43) Yine haklarinda şöyle dediği kimseler gibi OLMAMALIYIZ: "Biz onlari azapla yakaladık ancak onlar yine de Rabblerine boyun eğmediler ve (hâlâ O'na) yalvarmıyorlar."(Mü'minun, 23/76)
Reklam
Hücre tipi hapishanelerin ilk uygulamaları da yine tutsak edilen RAF önderlerine dönük hayata geçirilecekti. Tecrit ve izolasyonun en ağırı ise, Ulrike Meinhof, Andreas Baader, Karl Raspe ve Gudrun Ensslin gibi isimlere uygulanacaktı.
RAF, mahkemenin militanlarına verdiği ömür boyu hapis cezaları üzerine, onların serbest bırakılmasını sağlamak için, Alman kamuoyunda “Alman Sonbaharı” olarak da adlandırılan bir eylem gerçekleştirdi ve işveren birliği başkanı Hans Martin Schleyer’i kaçırdı. Yine RAF militanları, Alman hükümeti üzerindeki baskıyı artırmak amacıyla bu eyleme paralel olarak, bir Lufthansa uçağı kaçırdılar. Somali’ye götürülen uçağa özel birlikler tarafından bir operasyon düzenlendi, eylemi gerçekleştiren militanlar bu operasyonda katledildi. Andreas Baader, Gudrun Ensslin ve Jan-Carl Raspe’nin hücrelerinde “ölü bulunması” da işte uçağa düzenlenen bu operasyondan birkaç gün sonraya denk geliyordu. RAF ise, önder kadrolarının ölüm haberinin duyulmasıyla birlikte, buna elinde rehin tuttuğu Schleyer’i öldürerek karşılık verdi. Çünkü önder kadrolarının bizzat Alman devleti tarafından katledildiğinden emindi.
Temelinde yine “değersizlik “ duygusu mevcut
Biri beni eleştirirse, ilk düşüncem karşımdakinin tamamı ve bütünüyle haklı olması gerektiğiydi, çok büyük bir hata yapmış olmalıydım, her şey bu kadar basitti işte. Bu tür saldırılara uysal bir sessizlik içinde katlanırdım ama içten içe ıstırap içinde kıvranır, dehşetten delirirdim neredeyse.
‘’Sabah ya da akşam , cuma ya da pazar, hiçbir fark yoktu, hepsi birbirinin aynıydı: içini kemiren, bir an için bile olsun dinmeden eziyet eden acı; umutsuzluk içinde her şeyin tükendiği ama yine de henüz yaşamın bitmediği bilinci, adım adım yaklaşan korkutucu iğrenç ölüm tek gerçekti ve bir de bitmek bilmeyen o aynı yalanlar. Böyle bir durumda saatin, günün, haftanın ne anlamı olabilirdi ki?’’
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.