Bazı insanlar sizin birer parçanızdır. Onlara baktığınızda kendi yansımanızı görürsünüz; kendi deliliklerinizi, kendi tebessüm ve hıçkırık sebeplerinizi. Hatta “hay ben böyle işin …” diye edilen küfürlerin sebeplerinin bile aynı olduğuna şahit olursunuz. Size ait her şeyi o parçanızda gördüğünüzde istemsizce bir tebessüm edersiniz ama bu öyle afilli bir tebessüm değildir, dudağının bir tarafının hafifçe kalkarak sırıtması ve ruhunuzun bir hoş olmasıyla sonuçlanan bir tebessümdür. Ve bu parçalarınız olan insanlardan nedense kaçmak mümkün değildir. Belki onun geçtiği sokaklardan onun ardından geçersin, bindiği otobüse onun ardından binersin. Hatta hiç beklemediğin bir anda karşılaşırsın belki tanımazlıktan gelirsin ama o olduğunu hissedersin, gizlice bir sırıtma olur suratında.
Kaçmak istesen de bu döngüden kurtulamazsın. Kaçmak istersin çünkü insan kendini hatırlatan parçalardan da bir o kadar acı duymaya meyillidir, çünkü kendi acizliğine bir nevi şahit olmaktadır. Kaçtığımız için mi bu döngüdeyiz, veda mı etmek gerekiyor parçalarımıza yoksa bilerek mi veda etmiyoruz her defasında kendimize bir yerlerde rastlamak umuduyla?