Dostoyevski'nin ustalık eserlerinden biri -benim nazarımda en önemlisi- olan Budala, biraz kalınca olduğundan dolayı başlarda okunmaya çok da cazip görünmez. "Bu kitap biter mi?" gözüyle bakılsa da ustaca işlenmiş kurgusu, kahramanları ve felsefesi açısından kitabın oldukça doyurucu bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Bol kahramanlı Dostoyevski kitaplarına aşina olmanın ve Dostoyevski'nin hayat hikayesine vakıf olmanın bu kitabı okumanın ilk şartı olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Sara hastası Prens Mişkin'in hikayesini okuruz ve bu Dostoyevski'nin kendi hikayesidir bir bakıma. Otobiyografik açıdan çok detay bulamayız aslında ama Mişkin, 'idam edilecekken affedilen bi adamın hikayesi'ni anlatırken Dostoyevski'nin kendi hikayesini hatırlarız.
Mutlak iyi bi adamdır Mişkin, saflığı ve gülünçlüğü yüzünden insanlar ona 'Budala' deyip onu hor görseler de bir süre sonra herkesin güvenini ve saygısını kazanacaktır. Nihayetinde insanların onu kabullenmesi bile Mişkin'in soluklanacak bir gölge bulmasına yetmeyecektir. Nöbetleri ve yaşadıkları her ne kadar zihnini bulandırsa da acıya boyun eğmeye devam edecektir ve bu acı çekme seanslarında tamamen bilinçlidir. Her şeyi sezip, hissetmektedir ama sonsuz bir kabule yemin etmiş gibidir. Kurtuluşa acı çekerek varacaktır sonuçta.
Kitap biraz acıklı bir sonla bitse de yol değil varış önemlidir düşüncesiyle "Ne kitaptı ama!" dedirtir. Şüphesiz tavsiye ederim.
Defalarca okuduğum ve her seferinde aynı duyguları hissedebildiğim bir kitap Kör Baykuş.. "Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar." cümlesiyle başlar kitap ve bu gibi karanlık cümlelerle devam eder. "Kendisini gölgesine tanıtmak isteyen bir adam"ın yazdığı bu cümlelerle o kadar iyi tanırız ki bu isimsiz kahramanı, ondan iğreniriz hatta.
'Ne nerde oluyor? Hangisi gerçek? Hangisi kâbus? Böyle biri var mı?' sorularını sıkça sordurur insana Hidâyet. Kitap bitince bu sorular hala aklımızın köşesinde cevaplanmamış olarak durur. Söyleyiş o kadar güzeldir ki kitabın ne anlattığı, imgelerin neyi işaret ettiğini umursamayız. "Yarın ölebilirim kendimi taniyamadan." der Hıdâyet ve kitabı elimizden bırakıp 'mecburi' bir düşünce mesaisine başlamak durumunda kalırız. "Dünya dünya olalı, ben var oldum olalı, soğuk hissiz hareketsiz bir ölü, karanlık odada hep yanımdaydı benim." der bize, kitabın bitmesini isteriz..
Sarmal olay örgüsüyle her sayfada hikaye tekrar ediyormuş gibi bir his uyandırır. Okuruz, bir daha okuruz ve anlayamayacağımızı anlayınca bu kitabın keyfini anlamamakla cikaracağımızı anlayıp okumaya devam ederiz.
Kitap bitince artık kahramanı 'gölgesi kadar' tanımış oluruz.
Kör BaykuşSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 202328,3bin okunma
Düşündüm: "Gökte herkesin bir yıldızı olduğu doğruysa, benimki çok uzakta, karanlık ve pek önemsiz bir şey olmalıdır. Belki de benim hiç yıldızım yok!"
Dostoyevski'nin ustalıkla çizdiği sempatik-berbat kahramanlarından biri yeraltı adamı. Kendi deyimiyle "kalbinde bir kötülük nüvesi olan bir adam". Kendisine duyduğu tiksinti ve merhamet arası bir duyguyla yeraltında yaşayan 'basit' memuriyetinden ve gururundan başka hiçbir şeyi olmayan bi adam.
Kimsenin ona benzeyemeyeceğini ve kendi mertebesine ulaşamayacağını düşünüp, kibirli bir tavır takınır. Kibrinde bile kibirlidir. Kültürlü bir insanın kendini küçümsemeden mağrur olamayacağını idealize eder ama kendini küçümserken bile bize parmağının tetiğe kazara değmesinden ölesiye korkar bu adam.
İsmi yoktur yeraltı adamının çünkü kimse tarafından çağırılmaz. İnsanlar, sadece onu tahkir etmeye yeltenen varlıklardır onun gözünde. Onlara gülünç görünmekten, rezil olmaktan korkarken; bir yandan da kendini okuyucuya rezil ederek sempati kazanan berbat bir adamın notlarını bize yazar.
Kesinlikle defalarca okunması gereken bir kitap.
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020128,6bin okunma