Geçen sabah senin üzüntülü olduğunu söylediler. Dokunsalar ağlayacakmışsın. Dokunmamışlar. Yine de ağlamışsın; dostun gözünden akan bir damla yaşın yeryüzündeki bütün gölleri tuz gölü yaptığını bilmez gibi. Gül ki, acılaşmasın göller . Göl ki, orada demirli kayığımız.
Sevgili Dost,
Sana ne yazacağım ki, ellerim titremeye başladı."Ne güzel!" diyecektim oysa, bir dostla yanında değilken konuşmak. Ne güzel diyecektim, mektup mu; yazarak susmak.
Karanfillerden biri.
Kokusunu bilemiş, kızgınlıktan morarmış gözlerini belertip duruyor. Besbelli burnundan soluyor. Sesimi çıkarmayınca üsteliyor:
-Sen daha dur. Başına neler gelecek . Otur bekle, parmağını kıpırdatma.
-Ben aciz bir adamım, beli bükülmüş bir adam.
-Eeeee...
-Ne yapabilirim ki ?
- Mızmızlanma, hadi kalk, ezan vakti yaklaştı, minareye çık da şöyle bir ezan oku.
-Okuyorum ya! Her zaman okuyorum.
-Bizden başka sesini duyan yok , kim bilir nasıl okuyorsun?
........................
-Ciğerini parçala, gözlerinden kan akıt, sesini değil kendini havaya savur.
Kendi kendime ayna oldum, gördüklerime tahammül edecek gücü bulamayınca da paramparça ettim. Söylemek kadar kolay olmadı. Hiç kolay olmadı. Kendi sırrını parçalamak.