Orhan Pamuk kitaplarında karnıma ağrılar sokan koca bir yumak ve içinde ışıl ışıl parlayan bir ‘arzu demeti’ var ki insanı ya içine alıp boğuyor ya da tarifsiz bir okuma keyfi veriyor. Hangisinden nasibini aldığınız ruh halinize, durum, yer ve zamana göre değişiyor, yani biraz şans işi bence. Arzu demiştik… Bir bireyin bir başkası olma arzusu, bununla beraber bir kültürün, bir toplumun da bir başka kültüre, bir başka topluma dönüşme, gelişme, modernleşme arzusu.. İstanbul’un ilk müslüman tüccarlarından Cevdet Bey’in de bir arzusu var elbet. Küçük bir dükkanda başladığı işlerini büyütmek, zenginleşmek ve batılı anlamda modern bir aile kurmak. Fakat bu arzular bir yerde ‘kendini bulma’ ‘kendini gerçekleştirme’ yolunda izini kaybettiriyor. Bu defa karakter ve okuyucu bu Işıl Işıl demetten yoksun, karanlık bir yolda başbaşa kalıyor. İşin çileli yanı da burada başlıyor. Bunca iç sıkıntısı, buhran, sorular, sorular, sorular… Cevdet Bey, oğulları Osman ve Refik ve Refik’in oğlu Ahmet. Meşrutiyet döneminden başlayıp 70’li yıllara kadar uzanan bir aile hikayesi, bir dönem romanı. Elimde bu kadar sürünmesini kendi karanlığımda çok oyalanmama veriyor, huzurlarınızdan ayrılıyorum.
İlgilisine tavsiyedir.