Ne yıldızlar düşer yüzünden artık, ne de bir kuş zedeler göğsümü!
Ne senden çaldığı güneşi doğurur bu şehir, ne de gitme fikrinden feragat eder artık yollar!
Çoktan çekilmiş hikayemizde, bulutlarda boğuşan yağmurlar.
Eylül desen çoktan vazgeçmiştir sözgelimi şiirlerinden.
Hatta güz çiçeklerinden ilmekler atılmış, ömrünün baharındaki insanların boynuna.
Ve hâlâ bir şiirinin en içli dizeleri kadar acıtır senli cümleler!
Kangren tutmuş ellerinden tüm anılarımız, hileli ve tuzak!
Zehir kıvamındaki sokaklarda dolanan rüzgar pişmanlıklar dolusu.
Bulanık kalabalıklar git gide sığlaşır.
Kin güden evler birbirinden olabildiğince uzaklaşır.
Bir yere ait olma eylimi bir bir düşer pencere kenarlarından.
Bir bir terkeder tavanları güvercinler.
Üstelik beyaz güvercinler kanat çırpmaz artık saçlarına!
Balıksırtı derilmiş kanatlarının hikayesini sadece ikimiz biliriz hâlâ!
Ve adın!
Adın ki en dertli insanın iç çekişi gibi vurur suratıma.
Ansızın vurur durur hem horlanmış hem ötekileştirilmiş sesinde!
Koca adamların "Anne" demesi kadar kanatırsın dilimi!
Koca adamların iki elinin arasına sığan çaresizlik kadar açıtırsın içimi!
-Davut Işık