Gökçe, 21 Mart 1976 tarihinde Ardahan’lı memur ailesinin 6. Çocuğu olarak Ankara’da doğmuştur. Babası Zekeriya bey, annesi Gülgez hanımdır. Çocukluğunda büyük mahalle maçlarında su ve sakız satar. Kazandığı parayla Kemalettin Tuğcu’nun, Ömer Seyfettin’in hikaye kitaplarından alırdı.[2]
1988 yılında mankenlik yapmakta olduğu sıralarda TRT'nin açtığı seslendirme sınavlarında başarı göstererek günümüze kadar seslendirdiği onlarca parçalarla ve şiirlerle tanınmıştır. Sanatçının onlarca sesli şiir kayıtları ile denemeleri olup, bu şiirlerini albüm haline getirmiştir. Sanatçı birçok özel kanalda şiirlerini seslendirdiği pogramlar yapmıştır. Bedirhan Gökçe 2003 yılında ise A.G.A adlı yönetmenliğini Andaç Haznedaroğlu'nun yaptığı Tv dizisinde rol almıştır. Ayrıca TRT'de yayınlanan Bedirhan Gökçe ile gecenin kıyısında adlı programı sunmuştur.
Şu anda Türkiye'nin popüler radyolarından Kral FM'de hafta içi her gün 23.00-01.00 arası şiir programı yapmaktadır.
Bedirhan Gökçe, sadece şiir okusun(seslendirsin), kâfidir.
Kendisi iyi bir şiir avcısıdır diye biliyordum. Yazdıklarını okuduktan sonra yazmanın ve okumanın çok başka şeyler olduğunun bir kez daha farkına vardım. Demek ki iyi okumak insanı iyi bir yazar yapmıyormuş. İyi bir yazar olmak kökleri birçok yana uzanan bir yaşamın içinden geçmekle olunuyormuş. Bilmiyorum, belkide daha başka bir şekilde...
Kitabı ne kadar sevmek istesem de, sesindeki o ustalığı kaleminde arasam da bir türlü bulamadım, göremedim. Bir-iki şiirinin dışında takdire şayan bir ustalık yoktu. Şiir, öyle her babayiğidin harcı değilmiş bunu bir kez daha anlamış oldum. Öyle aşırı bir kalem ustalığı yok Bedirhan Gökçe'nin. Şiirleri, mahalle kahvesindeki muhabbetin tadını veriyor. Ben, bizim buradaki mahalle kahvelerini örnek gösterdim. Zira hiç iyi muhabbetler dönmez. Sizin oralarda nasıldır bilmem. Sanırsam kendisi devlet memurluğu esnasında kimi tanımışsa, hepsine birer şiir karalamış. Bu sebepten yazdıkları biraz 'ısmarlama şiir' gibi olmuş. Duygusu 'diğer' okuyucuya zor geçebilecek şiirlerdi.
Bedirhan Gökçe'yi gelecek yıllarda okuyamayacağım herhalde. Bu kitabında o ışığı biraz da olsun göremedim. Kendi fikrim;
Bedirhan Gökçe, sadece şiir okusun(seslendirsin), kâfidir.
Gençliğimde çokca severdim. Yaş değiştikce insanların zevkleri de değişebiliyormuş. Biçim olarak kimi şiirler kafiyeli, kimi şiirler ölçüsüz. Anlatım olarak ise kimi şiirleri artık görüşemediği kişilere yazılan mektuplar gibi. Dili sade ve anlaşılır olmakla beraber mahallî bir uslûbu var. Sevdiğinden ayrılanların, yazarla bağ kuranların daha çok seveceğini düşünüyorum.
Bedirhan Gökçeyi yıllarca radyo programcısı olarak tanıdım, dinledim. 3. Sayfa şiirlerinde başarılı bir performans gösterdi. Radyo programcılığı dışında yazdığı şiirleri olduğunu, zaman zaman programında seslendirdiğini hatırlıyorum.
Sesinin yoruma ne kadar açık olduğu aşikar ve şiir yorumlama başarısı bence tartışılmaz. Bu alanda İbrahim Sadri ile sektörün en iyisi olduğunu düşünüyorum.
Şiirlerine ve şairliğine gelirsek, ona olan saygımdan olumsuz birşey yazmayacağım. Zaten kendisi kitabının daha ilk cümlesinde: "Bana şair diyorlar, ben değilim dedikçe" diyerek sadece şiir yazdığını itiraf ediyor. Şairliği kötü değil, çok başarılı olduğu şiir yorumcusu yönüne göre vasat kalmış diyebiliriz sadece.
Şiirin eksik, güdük kaldığı bir ülkede şiiri sevdiren ender kişilerden olan Bedirhan Gökçeyi şair yönü ile de tanımış oldum. Kalemi daim olsun, kutluyorum.