Uzak şehir adıyla müsemma bir çizgi roman olmuş. Bir çoklarına ziyadesiyle uzak olan bir yaşam anlatılmış, resmedilmiş.
Kirli, iki yüzlü, soğuk, nemli, yoksul, yabancı, sahipsiz, gayri-insani bir yaşam. Aslında her sokak arasına baksak göreceğimiz yaşamlar.
İnsan olamamış insanların çırpınışları. Kaybolmuş ruhların bağırışları. Bilselerdi eğer, öbür türlü de eyleyebilecek ruhların kavgaları. Hak ile batılın ayırdına varamamışların sızlanışları. Ellerinden tutulmamışların kayboluşları.
Bir hayli uzak, bir hayli yakın.
Babam hep, “oğlum, pencerelerden bak içlerine girme” derdi. Uzak şehir işte böyle bir pencere. Uzak yaşamların kıyılarına sokulmadan üstlenilen bir pencere vazifesi.
Son olarak, Candan Erçetin ve Ceza’nın “Şehir” şarkısından şu dizileri bırakmak istiyorum;
“
Bu şehir insana tuzak kuruyor
Bu şehir insanı uzak kılıyor
Bu şehir insanı hayli yoruyor
Bu şehir insanı hep kandırıyor
Bu şehir insana tuzak kuruyor
Gel bu şehrin havası böyle kalsın tuzakla dolmuş her yer yorulmuş tüm bedenler acep neden?
Bu şehir insanı hayli yoruyor
“