Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Hasan Akay

Hasan AkayCenab Şahabeddin yazarı
Yazar
Derleyen
Çevirmen
9.0/10
7 Kişi
50
Okunma
7
Beğeni
1.906
Görüntülenme

Hasan Akay Sözleri ve Alıntıları

Hasan Akay sözleri ve alıntılarını, Hasan Akay kitap alıntılarını, Hasan Akay en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ona göre(Cenab Şahabettin) şair de fen adamı da gerçekte “tarif" etmektedir. Ancak şairinki âlimin tarifinden farklıdır. Mesela gök kubbeyi tarif eden gök bilimcilerin eserleri birbirine benzerler. Bu bir gerekliliktir, çünkü hepsi de “hakikat-lisan” şeklindeki riyazi düstura dayanır. Hâlbuki aynı gök kubbeyi bin hakiki şair tarif etse bin çeşit neşide ortaya çıkar; çünkü her birinde "hisse-i hakikat ve hisse-i lisan”dan başka bir de “şairin hisse-i ruhu” vardır.
Yağmur giderse Taşlar kalır mı?..
Sayfa 77 - Şule Yayınları, Ocak 2024Kitabı okudu
Reklam
Mesele, yüzeyselin ardındaki "açık" ları yakalamaktır.
Sayfa 22
Hâmid'in şairi, biraz filozof ve kâhin; Nâmık Kemal'inki biraz düşünür ve kahraman; Mehmed Celâl’inki ise doktorluk taslayan mütehassis bir hasta, gözyaşları arasında boğulan, acıdan bitap düşen, ince hastalık (verem) yüzünden helak olan bir garip yaratıktır.
Akay'ın çok güzel bir tespiti
Birinci Tanzimatçıların gittiği sosyal ve siyasal fikirler caddesi, Hâmid sayesinde heyecanlı bir başka seyir izleyerek tutku ve acılar caddesine geçer, oradan Recâizâde ile duygu alanına sıçrar, hissîleşir, gözü yaşlı bir mecraya kayar. Hâmid'in eserinde ise gözyaşı yoktur. (Gözleri kurumuş değildir, gözyaşları içine akar ve orada kaybolur. Gerçekte bu tarz ağlayış diğerine nispetle daha trajiktir; birinde göz de gönül de rahatlar, ancak diğerinde sıkıntı gittikçe gelişir.) Zira felsefenin gözyaşı olmaz. Servet-i Fünûncular da gözü yaşlıdır, fakat gözü yaşlı çocuk tablosundaki gibi yaşlı. Aslında onlar gerçekten gözyaşı dökmezler; öyle bir vaziyette ağlarlar. En acı ağlayış ve çığlık -felsefenin kuruttuğu gözyaşlarına rağmen- Hâmid'dedir.
Sayfa 175Kitabı okudu
Samimi sanat eserlerinin hiçbirinde iyi ve kötü endişesi yoktur; sanat eserini ancak ve ancak “güzellik ve çirkinlik” alakadar eder. Her büyük sanat eseri, aslında, sosyal bir faydayı amaç edindiği için doğrudan doğruya değil, ancak “güzel olduğundan dolayı ve güzelliğinin tesiriyle ait olduğu cemaate faydalı" dır. Sanat “hayr” ile uğraşmadığı gibi, "hakikat"le de uğraşmaz; ahlak endişesi kadar ilim ve fen endişesi de sanatın ilgi sınırları dışında kalır. Bununla beraber güzel eserlerin hem hayrı, hem hakikati vardır; güzellikten mahrum olan sanat eserlerini fazilet ve ilme aykırı, yalan ve yanlış telakki etmek gerekir. Cenab Şahabettin
Sayfa 423Kitabı okudu
Reklam
Tabiat gibi bir hâce-i bedâyi' dururken, şundan bundan taallüm-i şi'r etmeğe tenezzül mü edilir? | Recaîzade Mahmut Ekrem
Cenab'a göre: Hislerini kelimeler ile ifade eden "Şair kalbine, âsâbına hâkim, zekâsı hiçbir şeyle sarsılmayan, fakat her şeyden müteessir olan bir kimsedir. Şairde şairden başka bir kimlik aramak, lüzumsuz ve faydasız bir yorgunluktur."
Sayfa 454Kitabı okudu
Düldül'ü çıkaramıyordum :D
Düldül(Ar.) : Hazreti peygambere ait, beyaz renkli dişi katırın adı; Hazreti Ali'ye bağılamışlardır.
Sayfa 73 - İslam Bilgi Merkezi 1991
"Ayın Nâdir hakaret gördü gitti H. Nâzım başka hikmet gördü gitti Sezâî fazla hürmet gördü gitti Hele Tâhir Bey'in esbâbı ma'lûm O Tâhir'le karâbet gördü gitti” | Tevfik Fikret
Servet-i Fünûn'un dağılması üzerine Fikret de bu kıtayı yazmış. Ama topluluğa asıl darbeyi kendisi vurmuştur.Kitabı okudu
Reklam
Servet-i Fünûn Şairi tabii..
Bu, tabiat güzelliklerine aşina olan, tabiatın güzelliklerini ve hayatın acılarını dile getirmek için yaratılmış, gözü yaşlı, sırf duygu kesilmiş, arzın kokularıyla kendinden geçmiş ve yıldızların sessiz şiirine tercüman olmaya memur edilmiş bu yarı kozmik varlık, Servet-i Fünûn Topluluğu'na mensup şair tipinin -Cenab'da tüm nitelikleri görünecek şair tipinin- ilk şeklidir.
Biz zamanımızın ızdıraplı felsefesine layık acı bir üslup aradık, bulduğumuza "dekadanlık!" dediler. Cenap Şahabettin
Nedîm, Fuzûlî zamanında gelmiş olsaydı o arzulu lisanıyla hislerini ifade edemeyecek, Fuzûlî Nedîm zamanında gelmiş olsa idi o tasavvufî eda ile vicdânlara tebliğde bulunmaya muvaffak olamayacaktı.”
110 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.