Saygın Ersin sözleri ve alıntılarını, Saygın Ersin kitap alıntılarını, Saygın Ersin en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Rivayet olunur ki, kadim zamanlarda büyü denilen kudret cennetin ve cehennemin kapılarının ardında kilitliymiş. Zaman yeniymiş, zaman körpeymiş daha. Akıl ve emek hüküm sürmekteymiş yeryüzünde. Tarlalar işlenmekte, nesiller yürümekteymiş. Topraktan evler, evlerden şehirler, şehirlerden ülkeler kurulmaktaymış. Her iki alem de kıvanç duyarmış eylediklerinden. Lanetlenmişler ise, zamanlarının gelmesini beklerken, öfke, kin ve sabır biriktirirlermiş kuytu köşelerde.
Üstad Fuzuli der ki; " Beden diyarının en gözde yeri gönül şehridir."
...
" Bu şehrin üç dostu, üç de düşmanı vardır. Dostları; ferah, muhabbet ve ümittir. Düşmanları ise; garez, korku ve gamdır. Bu dostların ve düşmanların her birinin etrafında yandaşları bulunur. Garezin yandaşları; yalan, kin ve haset; korkunun yandaşları; şaşkınlık, dehşet ve sıkıntı; gamın yandaşları ise; dert, mahrumiyet ve hasrettir. Gönül şehrinin dostlarına gelince; ferahın yandaşı; güzellik, muhabbetin yandaşı; aşk, ümitin yandaşı ise akıldır. Gördüğünüz gibi düşmanların yandaşları, dostların yandaşlarından daha fazladır. Bu durumda, gönül şehrini beden diyarının en hassas yeri haline getirir. Onun rahatsızlanması bedenin de rahatsızlanması, sıhhatin bozulması anlamına gelir ki; İlm-i Tababet'te bunun adına "maraz" denir.
İnsanların çoğu farkedemez ama her lezzet mutlaka ve mutlaka bir hatırayla, maziden gelen bir duyguyla alakalıdır. Lezzetler, insanın geçmişidir ve duyguların bir başka lisana tercümesidir.
İntikam denen şeyin acemisiydi. İlk defa tadına bakıyordu ne de olsa. Ve intikamın öfkeyi silip atmak yerine, onu taşa işlenen yazılar gibi insanın yüreğine hiç çıkmamacasına kazıdığını daha yeni öğreniyordu.
Tezgahın üzerinde bir tutam tuz, küçük bir kase bal, yarım bir limon ve küçük bir kırmızı biber vardı. Usta hepsinin tadına bakmasını istemişti, aşçıbaşı da bakmıştı. Tuz tuzlu, limon ekşi, bal tatlı, biber de acıydı. "Bunlara tat denir." demişti Usta. Sonra küçük bir havuç almış, çabucak soymuş, üzerine limon sıkmış, biraz da tuz gezdirmişti. "Ye." demişti uzatarak. Aşçıbaşı havucu kemirirken, ince iki dilim de peynir kesmişti. Birinin üstüne bal dökmüş, diğerinin üstüne de boylamasına ikiye böldüğü kırmızı biberi koymuştu. "Ye." demişti bir kez daha. Aşçıbaşı biberli peynirden ısırdığı lokmayı yuttuktan sonra "İşte" diye devam etmişti Adem usta, "Bunlara da lezzet denir. Hepi topu dört tat vardır ama lezzetler sonsuzdur."
İyi bir aşçı yemek seçmez, hiçbir şeyden tiksinmez. Aslında yeryüzünde sadece iki tür yemek vardır: iyi yemek ve kötü yemek. Bir aşçı ya beğenir, ya beğenmez ama mutlaka tadına bakar.