En Beğenilen Talip Apaydın kitaplarını, en beğenilen Talip Apaydın sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Talip Apaydın yazarlarını, en beğenilen Talip Apaydın yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Tarımla gecinen özeler köyü halkı, yazın harman döver, sonbahar da çift sürer, pancar toplar, yolboyu çalısır, işiten kaçmaz, yaptıkları az da degildir.. Bir çift öküzün sürdüğü düven atların çektiği arabadan başka birsey yoktur.
Köye bir traktör gerekli, ama onu almk Koly degıl ki..
Sari traktör tarımda mskinalaşmanın yenı başladığı dönemdir,, bir Anadolu köyünü, köylüsünü bir delikanlının traktör tutkusu etrafında gelişen sade bir dille aktarılmış, köydeki günlerle buluşturuyor okuru
Talip Apaydın
Arka kapaktan ögrendiklerimiz...
Vallahi bu gavur malını almayan bir akıllı , alan iki akıllı ..."
(S:48)Kitaptan
Kitabı okurken siyah beyaz tvdekı Anadolu insanın n hayatını anlatan bir flim izliyor gıbı hısettım o kadar yalın içten bizden kii anlatılan
Sizde:
#OKUYUN #OKUTUN olurmu?
Bu yurdun köylüleri, Anadolu'da insan yaşayalı beri hemen hep aynı kalmıştır. Alınyazısının çizgisini hep baştakiler çizmiştir. Kendini yönetenleri o herkesten akıllı bilir. Uzun başbuğluk, padişahlık devirleri ona bu tutumu bir içgüdü gibi aşılamıştır. Başındakiler ne dediyse o doğrudur, kendini nereye götürseler düzdür. Hocalar, hacılar akıllıdır. Ağalar güçlüdür. Devletliye karşı gelinmez, ulemaya dil uzatılmaz... Köylü hep böyle bilmiş, böyle sanmıştır. Bu yolun ucu nereye varır?
Güneş bulutlardan çıktı. Candan bir dost gibi ılık. Bütün bozkır önünde parlıyor. Otlar hazdan kımıldıyorlar. Toprak serin serin buğulanıyor. Karşılarda çıplak yayvan tepeler gebe kadın gibi uzanıyorlar. Onlara doğru yürüyorum. İçimde dolmak isteyen bir boşluk var. Hücrelerime kadar yayılan bir hasretlik duyuyorum. Zaman, gökyüzü ve bozkır.. Bu üç gerçek sonsuz, beni aralarında küçültüyor. Düşüncelerim duruyor. Büyük hüzünlerle besli hasretliğimi şimdi nasıl anlatmalıyım? Ben sadece bir küçüğüm, konum ise sonsuz!
…
Ama şu anda her şey güzel. Yağmurun altında toprak yumuşadı. Adeta "verir" oldu. Bütün yaratıkların hesabına seviniyorum."Toprak verirken, güneş verirken alın alacağınızı" diye bağırmak istiyorum.
Bu yağmur serinliğinde bana her şey yakın geliyor. Kendimde bozkırı bir anda bozkırlıktan kurtarıverecek kuvvetler buluyorum.
Okurken kocaman bir burukluk oluştu içimde. Bir öğretmen adayı olarak günümüzdeki eğitim anlayışı ile kıyasladım her yaşananı. Türlü zorluklarla ve kısıtlı imkanlarla yetişen saygıdeğer öğretmenlerimizin azmiyle heyecanlandım, her birine sonsuz saygı duydum. Köy enstitülerinin gerekliliği ve öğretmen adaylarının yetişme şekillerindeki farkı gördüm. Günümüzde sadece öğretim kısmına ve sınıf içerisine takılı kalan birçok öğretmen yetişmektedir. Ama öğretmenin görevi sadece sınıfla ya da okulla sınırlı değildir. Öğretmen gittiği yere bilgiyi, yeniliği, güzellikleri götürmelidir. Köy enstitüleri bunu sağlamak için kurulmuştur ama çıkarı ters düşenler yüzünden kaldırılmıştır. Bu kitapta da o okulun öğrencisi tarafından yaşanılanlar anlatılmaktadır. Talip Apaydın o yıllarda yaşadığı her şeyi satırlara dökmüş. Bunu iyi ki yapmış. Bence kesinlikle okunması ve okutturulması gereken bir kitap. Ruhlarınız şad olsun Hasan Ali Yücel ve Hakkı Tonguç. Emekleriniz için teşekkür ederim.
Bir gün, hemşerilerimizden birisi, "Gel bakalım" dedi. "Seninle son olarak konuşalım biraz."
"Buyur" dedim.
"Sen bizim hemşerimizsin" dedi. "Değilse hiç acımayız sana."
"Niye?"
"Senin gidişin çok kötü. Yolunu iyice sapıttın sen. Komünistlerle arkadaşlık ediyorsun. Kaç kere söyledik onlarla konuşma diye. Yoksa sen de mi öylesin, açık söyle!"
"Hayır" dedim. "Ben komünist neyi değilim. Komünistliğin ne olduğunu da bilmiyorum. Sen biliyorsan söyle, ben de olmayayım."
"Konuşmayacaksın onlarla, anladın mı?"
"Niye yahu? Hepsi de çalışkan, akıllı arkadaşlar. Bir kötülüklerini görmedim. Durup dururken 'ben seninle konuşmayacağım' denir mi?"
"Kendin bilirsin" dedi. "Sonunda pişman olacaksın."
İkide bir böyle tehdit ediyorlardı. Üzülüyordum. Anı defteri tutardım, üzüntülerimi, kızgınlıklarımı hep o deftere yazardım. Böyle yapanlar benden daha zeki, daha çalışkan değillerdi. Hatta yazılı sınavlarda kopya versin diye yakınıma oturmak için aralarında itişirlerdi. Sonra da akıl öğretmeye kalkarlardı. İyi okumayan, iyi düşünmeyen, işin yüzeyinde çocuklardı.