Wilma Stockenström'un Baobab Ağacına Yolculuk ismiyle yazmış olduğu bu eser siyahi köle bir kadının yaşamından bir kesiti sunmuyor sadece bizlere. Her kitabın kendine has seslenişi ve ruhu olduğu gibi bu eser de kendi yolculuğuna davet ediyor..
Ailesinden küçük yaşta koparılmış, esareti ve esaretin getirdiği saltanatı – güzelsen şansın ve fiyatın yüksektir – hayat sitili edinmiş ve bunu sorgulayamamış bir kadının yavaşça kendi içine dönmesini, herşeyini kaybedişini ve bir Baobab Ağacı'nda yaşamının soru işaretleri, cevaplar ve sırlarla sona erişini anlatıyor bizlere..
Sanki bir çarkın içinde nefes almadan yaşanmış bir yaşam, yazara dahi nefes aldırmadan bu kitabı yazdırmış ve okuyanın nefesine göz dikmiş, gözlerini gözlere dikmiş bir eser..
Kitapta en çok etkilendiğim, şaşırdığım, Neden? dediğim konulardan birisi : Kendisi gibi köle olan ama henüz şanslarının yaver gitmediği kişilere karşı satır aralarında da olsa o tepeden bakışı. Onu affetmem ise, yine belirli bir mesafeden baktığı o ayakları prangalı, perişan haldeki insanlarına karşı sorguladığı vicdanı ve kitabın en az Baobab Ağacı kadar yeşil olan kapağını kapattığımızda, bıraktığı o his..
Kadınlık, Annelik, İnsanlık.. Herşeyin yeni baştan yazılması gibi bir insanın içinde..
Ve bu İnsanın yolculuğu.
Yazabildiklerim bunlar, yazamadıklarım toprağın kökleri gibi uykuda..
Bir Baobab Ağacının.
İyi okumalar dilerim..