Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ali Akay

Ali AkaySanat Tarihi : Sıradışı Bir Disiplin yazarı
Yazar
Çevirmen
Editör
8.3/10
53 Kişi
131
Okunma
24
Beğeni
3.053
Görüntülenme

Ali Akay Gönderileri

Ali Akay kitaplarını, Ali Akay sözleri ve alıntılarını, Ali Akay yazarlarını, Ali Akay yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İktidar baskıyla değil üretimle işlemektedir. Yani, suçu da cezayı da cezanın gerçekleştirilmesini de iktidarlar üretiyorlar.
Sayfa 130 - Say Yayınları, 2010.Kitabı okudu
Foucault, maddi bir şekilde iktidarın ideoloji ile değil, direkt bedenler üzerindeki üretimiyle işlediğini ileri sürüyor.
Sayfa 129 - Say Yayınları, 2010.Kitabı okudu
Reklam
Aydının, entelektüelin "bilinç veren" durumdan çıkmış hale gelmiş olması batı toplumlarında gündeme geliyor; ikincisi ise küçük komitelerle direnme odaklarının kurulmaya başlanması ve bunlar da merkezci olmayan, belirli bir konu üzerine hedeflenen ve hemen dağılan komitelerin ortaya atılması.
Sayfa 128 - Say Yayınları, 2010.Kitabı okudu
Moleküler devrim o halde tabandan yayılan, kendiliğinden ortaya çıkan ve iktidara karşı bir hareket olarak gündeme geliyor ve birbirinden ayrı gibi duran, homojenleşmeyen, merkezi partiler tarafından yönetilmeyen, sendikaların egemenliğinde olmayan bir hareket olarak '68 hareketi böylelikle devrim belki yapmadı ama kültürel bir devrimi gerçekleştirdi; yani sosyalist bir topluma doğru gidiş olmamasına rağmen, sosyolojik olarak insanların davranış şekillerini, yaşam biçimlerini, cinselliğini değiştirdi. Yani kendisini kuvvetli bir şekilde birden bire hissettirmeyen ama yeraltından yavaş yavaş sızarak ilerleyen ve bir gün öylesine ortaya çıkan hareketin kendisi moleküler bir devrim.
Sayfa 125 - Say Yayınları, 2010.Kitabı okudu
Foucault'nun biyo-politikası, daha sonra Deleuze ve Guattari'nin kuramsallaştırdığı 'denetim toplumu' kavramı ve biraz daha yakın zamanda da bu küreselleşme tartışmalarının iyice gündeme geldiği bugünlerde Michael Hardt ve Toni Negri'nin "imparatorluk" diye adlandırdığı yeni toplumsal formasyonun üzerinde durmak gerekecek. Çünkü Foucault'nun açtığı yoldan daha sonra Deleuze ve Guattari'nin yapmış olduğu yeni analizler ve sonunda Michael Hardt ve Toni Negri'nin birlikte çalışmaları sonucunda ortaya çıkan "imparatorluk" (empire, emperyal sistem) kavramı birbirlerini izleyerek, bugüne kadar geliyor.
Sayfa 123 - Say Yayınları, 2010.Kitabı okudu
Her türlü parçalanmayı ve yayılmayı engellemek ve birleştirmek amacıyla yapılan müdahalelerin tözünü tanımlamak, "kuramsal olarak, paradoksal ve anti-demokratik" bir durumu ortaya koymaktadır. Yani, en pratik olarak, totaliterleşmektedir.
Sayfa 113 - Say Yayınları, 2010.Kitabı okudu
Reklam
Farklıklılar üzerine kurulu olan "çokluk" durumu, Marksist ikili toplumsallığı olduğu kadar, Personsçu birlik sosyolojisini de tanıyamamaktadır. Parçalanan toplumun içinde ne ezen ve ezilenler ikili karşıtlıklar şeklinde çatallaşmakta ne de bütünleşebilmektedirler. Bunun kavramı, Spinoza' dan beri, varlığını sürdüren "çokluk" olmalıdır: İktidarda bulunmadığı gibi, belirli bir düzen içinde de örgütlenmemiş kalabalıklar. Bunlar arasındaki güç ilişkileri "çokluklar" şeklindedir ve sabit değildir. Dil oyunlarında olduğu gibi sözceler yer değiştirebilirler ve kendi kurallarını süreç zarfında sürekli olarak yeniden kurarlar.
Sayfa 111 - Say Yayınları, 2010.Kitabı okudu
Tarde'ın kuramında da tıpkı yapısalcılık-sonrası düşünürlerinde olduğu gibi, dünyadaki öznellikleri bulmak amacı hakim olmuştur; ancak bu endişenin ardında yatan başka bir şey daha vardır, o da bugün moda olduğu şekliyle, Kantçı evrenselci bir yaklaşımın aşkınlığından çok Spinozacı bir içkinliğe bağlı olmasıdır. Kant'ın önsel aşkınlık oyunları karşısında Tarde'ı ve yapısalcılık-sonrası tüm bir düşünceyi içkinlik planı üzerine oturtmak daha doğru olacaktır. Tarde' da olduğu gibi bu düşünce de ruhu bedenden veya bilme istencini varoluşun görünümünden ayırmaya kalkmaz, daha önce Sartre'ın varoluşçu felsefesinin yapmaya çalıştığı gibi.
Sayfa 105 - Say Yayınları, 2010.Kitabı okudu
Tarde, Durkheim ile bütüncül bir sosyolojinin imkansızlığı üzerine tartışmasını yapmaktaydı; ancak bu tartış manın gelip de dayandığı yer, Tarde için yine de o dönemde, Hegel'in bütüncül diyalektik yaklaşımıydı. Diyalektiğin uygulanamayacak kadar aşkıncı karakterini içkinleştirmeye uğ raşmaktaydı. Günümüzün küresel kapitalizminin İmparatorluk olarak adlandıran Negri ve Hardt'ın çalışmasında öne çıkan çokluk kavramının, Tarde tarafından Bergson' dan ödünç alınarak kullanıldığını hatırlamak gerekir. Negri' deki Spinozist yaklaşım sayesinde ileri sürdüğü, Spinoza'nın Teolojikopolitik İncelemesinde ortaya çıkan çokluk, Tarde için de ge çerli bir kavramdır ve bu kavramın diyalektik bir düşünce içinde yeri olamaz.
Sayfa 103 - Say Yayınları, 2010.Kitabı okudu
Yapısalcılığın ikinci bir yüzü olarak kabul edilen Louis Althusser'in Marksizmden temizlemeye çalıştığı diyalektik ise, Spinozist bir Marksizme doğru giden ve sonra da, Negri tarafından geliştirilecek bir Marksist düşünceye yol açmıştır. Lacan'ın ise, Freud'a dönüş olarak ele aldığı çalışmalarında anti-diyalektikten daha çok Hegel'in köle ve efendi diyalekti ğini bir tür Kant ile birleştirerek sürdürdüğünü de idia edebiliriz. Özellikle Kant ve Sade adlı Yazılar'ındaki, yaklaşım bizi bu fikre doğru sürüklemektedir. Aslında bu yazıda Lacan, Freud'un çalışmasının Sade ile başladığını, Sade'ın sapkınlıkların tasnifini yaptığı fikrinin spesiyalistlerin bir hatası olduğunu ama aslında Sade'ın yatakodasının bir tür akademi, okul, lise olarak kabul edilmesi gerektiğini yazmıştır. Lacan' a göre, burada etik sorunu ortaya çıkmaktadır. Lacan bir tarih benzerliği üzerinde durur: Sade'ın kitabı, Yatakodasında Felsefe tam olarak Kant'ın ikinci eleştirisi olan Pratik Aklın Eleştirisi'nden (ki Kant burada özgürlük ve ahlak yasası sorununa pratik akıl açısından bakarak değinmiştir) sekiz yıl sonra yayımlanmıştır.
Sayfa 100 - Say Yayınları, 2010.Kitabı okudu
245 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.