Bir anda vazgeçersin seni sen yapandan, bunca nesneden yalnızlığını çevreleyen. En sonunda, gerçek bir savaşa gidercesine, cesur bir bakışla vedalaşırsın. Her şeyle ve aynadaki yüzünle...
Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı İlk fırsatta katlederiz. Sonra da ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.
Kitabı okumaya başlamadan önce içimde bir huzursuzluk vardı. Umutsuz ve depresif kadın karakterlerle ergenliğimden tanıdık olan eğilimle bağ kurmaktan ve onlarla benzerliklerimi görmekten kaygı duyuyordum çünkü içimdeki bu iyimserliği ve hayatın güzel bir yer olabileceği inancını yerleştirmek için çok mücadele etmiş ve bedel ödemiştim. Türk kadını konusunda yapılan benzetmeleri okuduğumda içimde hâlâ taşıdığımı gördüğüm özgüveni yamalı Türk kız çocuğu beni sarstı. Kitap için söylenebilecek en net ifade de sarsıcı olacaktır.
Zaten ömür boyu hep sahte, cansız bir dünyada, bir hapishanede yaşamıştım, gerçekliklerinden bile emin olmadığım insanlar arasında soluksuz kalmıştım