Beklemek, deniz fenerlerinin, kayaların, kalebentlerin işi. Rüzgar burgaçlarının göğsünü yontacağını bile bile beklemek... İnsan dediğin gökte bulut. Yaşam ne yana eserse o yan sürükleniyormuş.
Kızmadık kimseye, bizi yoksulluğumuzla baş başa bıraktılar da, ölene bunca koştular diye garipsemedik. Ağlayın dediydi halalarım. Biz ağlaştıydık. Bir tek Zehra ablam ağlamadı, ağlayamadı. Sustu.
Bitti . Kitaptaki ilk öykü farklı bir anlatıcı kullanılarak yazılmış. Daha önce okuduğum bir öyküydü.
İkinci öykü madde bağımlısı gençlerden birini işlerken üslup o mahalleden birinin üslubu adeta. Gerçekte de böyle olur bu mahalleler diyorsunuz okurken . Belli ki iyi bir gözlemin ürünü. Bir Metin Kaçan Ağır Roman tadı da aldım.
Üçüncü öykü
Cabir Özyıldız’ı edebiyat sitelerinde yayımlanan öyküleriyle tanıdık. Mütevazı, rekabetten uzak duruşu da dikkatimizi çekmedi dersem yalan olur. Her yeni öyküsünü umarım kitap olarak bir araya getirir temennisiyle okumuştum. Okurları hep aynı fikirdeymiş, bekleyişimiz uzun sürmedi. Zaten kimsenin kapısını çalma derdi gütmemiş, yayınevi kendisine
Kitap, 11 farklı öykünün bir araya getirilerek oluşturulduğu bir eser.
Öykülerin tamamının ortak özelliği, yolda sokakta gördüğümüz ve hikayesi nedir diye biraz olsun düşündüğümüz insanların hikayelerine adeta edebiyat penceresinden yaklaşması. Çukurova yöresinin yaşayan niş kelimelerini öyle güzel serpiyor ki öykülerine, başlıkta yazdığım Orhan