1980 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne Kaliforniya'da otururken lâyık görüldü. Hayatının son günlerini Krakov, Polonya'da geçirmiş ve oradaki evinde hayatını kaybetmiştir.
Šeteniai, Litvanya doğumludur. Polonya'nın seçkin sınıf ailerinden birinden gelmiştir. Vilnius Üniversitesi'nde hukuk okumuştur. Bolşevik İhtilali sıralarında çocukluğunun bir kısmını Rusya'da geçirmiştir.
Belli bir sosyal düzende ve belli bir değerler sistemi içinde doğup büyüdüler diye, onlarınkinden başka bir düzenin “gayritabii” olması gerektiğini, insan doğasına karşıt bir düzen olduğu için tutunamayacağını sanıyorlar.
Eğer bir aydın, düşünmenin cefasını biliyorsa, bu cefayı şimdiye dek kıkırdayıp durmuş, yemiş içmiş, salak fıkralar anlatmış ve yaşamın güzelliğini bunda görmüş olan diğerlerinden de esirgememek gerekir.
Mademki -diye akıl yürütür insan- kendimi, değişimine hiçbir etkimin olamayacağı şartlar içinde bulmuşum, üstelik bir kez yaşanıyor ve yaşam da durmadan akıp gidiyor, öyleyse yaşamamı, olabilecek en iyi şeye dönüştürmeye çalışmalıyım. Ben, denizin dibindeki bir kayaya yapışıp kalmış bir deniz kabuğuyum. Üzerimde fırtınalar kopar, büyük büyük gemiler geçer üzerimden ama benim çabam o kayaya tutunup kalmak içindir çünkü suya kapılıp da yüzeye çıkarsam ölür giderim ve benden geriye tek bir iz kalmaz. Profesyonellik Takiyesi işte böyle ortaya çıkar.
“O kadar az konuştum ki,
Kısalmıştı günler.
Kısa günler,
Kısa geceler,
Kısa yıllar.
O kadar az konuştum ki,
Sürdüremedim bir türlü.
Yüreğim yorgun
Sevinçten,
Umutsuzluktan,
Coşkudan,
Umuttan...”
Nobel ödüllü Polonyalı şair Czeslaw Milosz’un “İssa Vadisi” yazarın dilimize çevrilmiş ikinci eseri. Yazarın roman türünde az eserler vermesinden dolayı bu kitabın çevrilmiş olması çok sevindirici. Kitap her ne kadar roman türünde yazılmış olsa da lirik yapısıyla sanki bir şiir okuyormuş hissini yaşatıyor okura. Yazarın çocukluk anılarının genişçe
Gerçekten çok zor okudum bu kitabı. Çeviriden mi kaynaklandı yoksa dilinden mi bilmiyorum. Yine de tuhaf bir bicimde- belki de tüm kırsalları kapsayacak şekilde benzerliklerin bulunması bana kendimle ve yaşadıklarımla ilgili kitaptakine benzer hisleri hatırlattı. O yüzden kitapla ilgili ne hissedeceğimi bilemiyorum. Belki pastoral tasvirler benim için zorlayıcı olmuş olabilir, oldukça fazla çünkü. Karakterler ve onların hisleriyle kurulan bağ da şiirsel, ancak bu anlatış biçimi kitabın icine girmeyi ve kitapla sürüklenmeyi zorlaştırıyor.
Bu kitab oxuyarkən həddindən artıq informasiya əldə etdim. Kitabda ən əsas Polşanın 20ci əsr tarixinə yer verilib. Polşanın Rusiyanın və Almaniyanın tərkibində çəkdiyi əzablar dəhşətli idi. Həmçinin kitab balkan ölkələrinin taleyindən də bəhs edilir. Kitab romandan çox tarixi-məqalə təsiri yaradır. Oxuduğum heç bir romana bənzəmirdi. Yazıçının siyasi təhlilləri möhtəşəm idi