Quentin Tarantino'dan çok önce Sam Peckinpah vardı ve Peckinpah şiddet sinemasının -Tarantino'nun aksine- sanatçısıydı. Ve Peckinpah'in elinde Gordon Williams'ın bu romanı bambaşka bir formatta ve erkekliğin en ilkel dürtülerini kullanarak döneminin bebek yüzlü masum görünümlü aktörü Dustin Hoffman üzerinden sinemada irdelenmişti. Fakat roman, Peckinpah'ın orta kuşak başyapıtının sadık bir kaynağı değil.
Köpekler filmdekinin aksine karısını çılgın köylü köpeklerden korumaya çalışan bir aydını anlatmıyor. Romanın profesörü kalesi haline getirdiği çiftlik evinde beş sarhoş ve gözü dönmüş kır canisine karşı evine sığınan bir akıl hastasını koruyor. Hayatı pahasına ve huysuz karısı ve küçük kızının varlıklarına rağmen. Özellikle kuşatmanın başladığı ikinci yarıdan itibaren tam bir gerilim atmosferi oluşuyor. Türkçe çevirinin (Mehmet Harmancı laubaliliği) bütün engellemelerine rağmen George ve ailesinin gerilimi okuyuca dehşetle geçiyor. Kalenin içinde tehlikeli bir deli, dışarıda eli silahlı köylüler varken George'la özdeşleşmekten kaçmak mümkün olmuyor.
Mülkiyet hakkı, Amerikan-İngiliz farkları, köylülük, nefret suçu, muhafazakarlık gibi birçok temayı beylik laflar etmeden bir şiddet operasında irdeleyen gerilim dolu bir roman bu. Kesintisiz okuma sağlayan bir akıcılığa da sahip. Maalesef artık temel vahşet dürtülerinin toplumsal yansımaları hakkında böylesi romanlar yazılmıyor. Vietnam ve Cezayir'in gölgesinde vahşeti ele alan bir nesil bize Köpekler gibi kaliteli bir şiddet edebiyatı bıraktı. Arayıp bulmakta fayda var.