Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Graham Greene
En Beğenilen Graham Greene Yorumları ve İncelemeleri
En Beğenilen Graham Greene sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Graham Greene kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hikaye Belçika'nın Ostende şehrinden İstanbul'a uzanan tren yolculuğu ile başlıyor. Yazarın seçtiği karakterler hikayeye odaklanmak için ilgi çekici olmuş. Alkolik bir gazeteci, bir revü kızı, komünist bir devrimci, bir katil ve Yahudi bir ticaret adamı. Bu 5 kişinin hayatları bu tren yolculuğunda birleşiyor. Kurgu güzel olmuş ama; karakterler arasında geçişlerde çok kopukluklar olmuş. Bir karakteri tam tanımaya başlarken diğerini tanımaya çalışıyorsunuz.
Aşkın Sonu…
Kitaba adını veren aşk; roman yazarı Bendrix ve diplomat olan Henry ile evli Sarah Miles’in arasındaki yasak aşktır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Londra’da doğan, tutku dolu bu yasak aşk, savaşın gölgesinde devam eder.
Sarah ve Bendrix buluştukları bir sırada hava saldırısına maruz kalırlar.
Sarah bu hava saldırısında yaralanan Bendrix’in öldüğünü düşünür.
“Eğer Bendrix hayata geri dönerse bir daha onunla görüşmeyeceğine dair,” Tanrı’ya bir söz verir.
Dua ettiği sırada sevgilisini karşısında ayakta bulur.
Tanrı, kocası ve sevgilisi arasında kalan Sarah’nın hikayesi kitapta yer alıyor.
Kitap bölümler halinde yazılmış. Özellikle ilk bölümün oldukça karışık olduğunu söyleyeyim. Yazar Graham Greene bilinç akışı ve geleneksel anlatım tekniklerini, geriye dönüşlerle birlikte kullanmış.
Olaylar belli bir sıralama olmadan anlatılmış. Bu biraz kafa karışıklığına sebep olsa da, kitap ikinci bölümden sonra gayet akıcı bir şekilde ilerliyor.
Kitapta aşk kadar baskın diğer öge ise dini inanış. Karakterin dini sorgulamaları, çelişkileri sarsıcı bir biçimde ifade edilmiş.
Beni etkileyen kitaplardan biri oldu. Yıllar önce filmini (Zor Tercih - 1999 yapımı) izlediğimde de çok etkilenmiştim. Kitabı okuduğumda da aynı etkiyi hatta daha fazlasını yaşadım diyebilirim. Beni etkileyen kesinlikle yaşanan yasak aşk değildi. Olayın kahramanı olan üç kişinin ilginç ve birbirine zıt olan karakter yapıları ve buna rağmen bir arada olmalarıydı. Olayların gelişimi ise başlı başına etkileyici bir faktördü.
Kitapta yazar, yukarıda da bahsettiğim gibi yasak bir aşk hikayesi anlatıyor. Ön planda görünen kısım bu. Ama arka planda inancı sorguluyor. Sık sık Tanrıya inanma ile inanmama arasında gidip geliyor. Bir isyan ediyor, bir ondan yardım istiyor. Çelişkiler içinde yaşanan dramatik bir hikaye sunuyor bize. Ayrıca birazda otobiyografik özellik katıyor. Olaylar İkinci Dünya Savaşı sırasında ve hemen sonrasında geçmesine rağmen savaş geri planda anlatılıyor. Ama bu durum, savaşın olayların gelişimini etkileyen en büyük unsur olarak karşımıza çıkmasına engel olmuyor.
Yazar kitapta harika bir kurgulama yapmış. Hikayenin ortasından başlayıp geriye ve sonrasına gidiyor. Bu durum dramatikliği ve duygusallığı çok daha artırıyor. Kitapta harika bir akıcılık ve sürükleyicilik mevcut. Adeta elinizden bırakamıyorsunuz.
Kısaca söylemek gerekirse ben büyük beğeniyle ve keyif alarak okudum. Bu tür kitapları sevenlerin de okumasını tavsiye ederim.
Kitap belli ki Graham Greene’nin savaş sırasında ajan olarak çalıştığı bir dönemden esinlenip yazılmış. Zaten kitaptaki ajan olan Wilson karakteri de Greene’nin bir yansımasıydı bence. Ama Wilson’dan ziyade Scobie üzerinden gitti kitabın tamamına yakını. Açıkçası Scobie’nin de Greene’i yansıttığını düşünüyorum. Hatta onun çok daha büyük bir
352 syf.
6/10 puan verdi
Yine hiçbir yorum ve incelemeye bakmaksızın başladığım bir kitaptı. Kitabın yarısına gelene kadar, neler olabileceğini sezme hissine girecek kadar merak uyandırmadı bu yüzden yarısına kadar zorlu bir okumaydı. Kitabın diğer yarısında esas olaylar ilgi çekici ve akıcı bir şekilde gelişmeye başladı. Meselenin özü: İnsanın içinde yaşadıklarını kendinden başka kimse o özsel şekilde hissedemez ki hatta insan kendi bile o özünün farkına zorluklarla, acıyla varır. Peki varınca ne olur? Sevginin, sevgisizliğin, sadakatin, ihanetin, umudun, umutsuzluğun, dinin, dinsizliğin (öyle hissetmenin) insana etkisini hatta bir insana neler yapabileceğini, yaptırabileceğini hissettiren bir eserdi. Yazarın okuduğum ilk eseriydi, diğer kitaplarını okur muyum şimdilik bilmiyorum ama aşırı derecede etkilendim diyemem.
2. Dünya Savaşı sırasında Birleşik Krallık'ın 7 Eylül 1940 ile 11 Mayıs 1941 tarihleri arasında olan Alman bombalama saldırılarına verilen isimdir. Birleşik Krallık genelinde kasabalar ve şehirler, sekiz ay boyunca 43.500 masum sivilin ölümüyle sonuçlanan Alman bombardıman saldırılarına maruz kaldı. Tamda bu savaşın içinde yazar olan karakterimiz Maurice Bendrix'in, Sarah Miles ile yaşadığı yasak aşkı, Sarha'nın ani kararıyla sonlanıyor. Uzun bir aradan sonra tesadüfi bir karşılaşmayla eski sevgililer yeniden bir araya gelir. Fakat hiçbir şey eskisi gibi değildir.
Birbirine zıt iki erkek ve ikisinden de uzağa düşen aşk üçgenindeki Sarah'ın, psikolojilerini betimleyen paragraflara hayran kaldım. Tutkulu bir aşkın nefrete evrilmesi, menfaat sözkonusu olunca sadakatin hiç olması.
Otobiyografik özelliğe de hakim olan eserde Katolik Greene, dini inancınındaki çelişkileri sorguladığı, bu konuda düşünsel dünyasının kapılarını da bizlere aralamış.
Alışık olduğumuz yazı teknikleriyle yazılmış. Ve fakat yasak aşkın sancılı sürecinin tam ortasına düşüyor, başa dönüp oradan nihayete giden yazım tarzında ama okuma aktifliğini etkilemeyen akıcı bir anlatım hakim.
#grahamgreene 'in hayatına giren Catherine Walston'a adadığı, iki kez beyazperdeye uyarlanan, 2. Dünya Savaşı'nın gölgesinde yaşanan aşk temalı başyapıt kalitesindeki #aşkınsonu eserini okumayanlar 'listenize ekleyin' önerimdir.
nefretime en yakın ifade yerine gerçeğe en yakın olanı tercih etmek benim profesyonel onurumdur.
S/4
Çok merak ederek almıştım kitabı oysaki. AmaNedensiz bir şekilde sonuca ulaşmaması beni üzdü açıkçası bir an önce bitireyim de başka kitaba geçeyim diye çırpındım. Bana göre bir kitap değilmiş.
Bir kitap içine ne kadar insani aşk, ilahi aşk, yasak aşk, inanç, inançsızlık, sadakat ve ihanet sığdırılabilirse o kadar sığdırılmış bir kitap, üstelik tam da bombaların havai fişek gibi coşkuyla patladığı bir dönemde..
Pek çok kez hikayenin tümünden kopup tek bir satır ya da paragraf üzerinde düşündüm durdum. Bazı cümleler sanki hikayeye ait değil de üzerine hikaye yazılması beklenen yepyeni başlıklar gibi.
Yüreğinize ait ana başlıklar ya da satır araları ne olursa olsun yazarı sadece siz olun ve yüreğinizi bombalayanlara inat siz hep çiçekler açın, açtırın.
1950'li yılların başlarında Vietnam'dayız. Sömürgeci Fransızlara karşı ülkenin kuzeyinde başlayan Komünist başkaldırı olanca hızıyla devam etmekte. Can güvenliğinin olmadığı, katliamların sürekli yaşandığı bir kaos ve savaş ortamı hakimdir ülkeye. İşte tam da bu dönemde ABD emperyalizmi de ortaya çıkmakta ve kendine has yöntemleriyle hakimiyeti ele geçirmeye çalışmaktadır.
Yazar bizi, bu döneme götürüyor ve Saygon'da savaş muhabirliği yapan bir İngiliz gazetecinin bölgeye Amerikalı bir görevlinin gelmesiyle değişen hayatını ve yaşanan olayları anlatıyor. Bir yandan da savaşın ve emperyalizmin gerçek yüzünü ortaya seriyor.
Yazar Graham Greene'in okuduğum ilk kitabı. Bir dönem romanı. Oldukça akıcı bir şekilde yazılmış, fazla zorlanmadan okunuyor. Ben beğenerek okudum. Dönem ve polisiye romanı severlerin de okumasını tavsiye ederim.
·
Puan vermedi
İstanbul Treni 20. yüzyılın en çok okunan İngiliz yazarlarından Graham Greene’in romancı kimliğini bulmaya başladığı yapıtıdır. Aynı zamanda akıcı olay örgüsüyle bir gerilim romanı tadında olup, aslında daha derin ahlaki temeliyle dikkat çeken romanlarından ilkidir. Sadakat, insanın kendisine ve başkalarına karşı görevleri, ülkesine bağlılığı, Greene’in ırkçılık ve komünizm üzerine kafa yorduğu romanının başlıca temaları arasındadır. Roman, Ostende’den İstanbul’a uzanan bir tren yolculuğuna çıkan bir grup insanın başından geçenleri anlatır. Bu yolcuların her biri 30’lu yılların dünyasında kabul görmüş toplumsal değerlere aykırı düşmektedir: Antisemit Avrupa’da seyahat eden bir Yahudi, komünist bir devrimci, o güne dek yakayı ele vermemesiyle övünen bir hırsız ve katil, cinsel yöneliminin onaylanması o dönemde mümkün olmayan alkolik bir kadın gazeteci ve kadınların değerini güzelliğin belirlediği bir çağda güzellikten pek nasibini almamış bir revü kızı. Trene farklı amaçlarla binen bu insanların yazgıları yolculuk boyunca iç içe geçecektir.
Öncelikle kitabı hiç beğenmedim yazarın kalemini hiç sevemedim hiç akıcı değildi bana normal insanlar kitabını anımsattı okumak isteyenlere tavsiye etmiyorum.
Konusu:
Aşkın Sonu yayımlandığı 1951 yılından beri farklı kuşaklardan okurların hayranlığını kazanmıştır. O dönemde Graham Greene’in II. Dünya Savaşı hatıraları hâlâ canlıdır. Savaş zamanı Londra’sının atmosferine yerleştirdiği bu tutkulu yasak aşk hikâyesinde, sevgi, nefret, sadakat ve insan hayatında “kutsallığın” yeri gibi temaların peşine düşer. Roman, Greene’in genç yaşta kendi iradesiyle seçtiği Katolikliğin içinde barındırdığı çelişkilerin sancılı ve sarsıcı bir sorgulamasını da içerir. Yaratıcısı gibi romancı olan Maurice Bendrix ile evli sevgilisi Sarah Miles arasındaki ilişki, 1944 yılında bir hava saldırısının ardından, Sarah’nın ani bir kararıyla sona ermiştir. Bendrix iki yıl sonra beklenmedik bir karşılaşmayla aşkının yeniden alevlenmesiyle, Sarah’yı takip ettirmek üzere bir dedektif tutar. Greene, “başı ya da sonu olmayan bu hikâyede” bilinç akışı ve geleneksel anlatım tekniklerini sık sık geriye dönüşlerle harmanlayarak adeta başımızı döndürür. Roman, Greene’in gerçek hayatında ilişki yaşadığı Catherine Walston’a adanmıştır. İki kez beyazperdeye uyarlanan Aşkın Sonu’nun 1999’da İrlandalı yönetmen Neil Jordan tarafından gerçekleştirilen ikinci uyarlaması unutulmaz filmler arasında yerini almıştır.
Video incelemem: youtu.be/vaX_vfIMcJk
Hikaye iki konuda ilerliyor aslında. Bir taraftan Vietnam'da çıkan savaşı okuyoruz. Tarafsız bir gazeteci olan ana karakterimiz gittiği yerde bir kadına aşık oluyor burada da işte hikayenin diğer tarafı aşk bölümleri meydana çıkıyor. Savaş bölümleri sıkıcı olsa da diğer taraflarda fena değildi. Arkadaş kazıkları ve sevgi temalı bir kitaptı diyebilirim. Yazarın dili son derece sade ve akıcıydı. 15 Yaş üzeri için önereceğim bir kitap efendim.
Kitabı detaylı incelediğim videoya yukarıdaki linkten ulaşabilirsiniz.