"Bu roman , yaşanmış bir olaydan yola çıkılarak kurgulanmıştır." Hikaye bir köy öğretmeni tarafından anlatılıyor. Öyle bir köy ki, hani Evliya Çelebi'nin anlattığı gibi, damdan dama atlarken havada donan kedinin olduğu yer misali soğuk ve metrelerce kar altında kalan bir köy. Nüfusun çoğu kadınlar, yaşlılar ve çocuklardan oluşan , erkeklerin çoğu askere gidip de dönmemiş bir köy. Öğretmen Muzaffer köye yeni atanır ve zaten köye gelmesi bile ulaşım ve hava şartları dolayısıyla çok zor olmuştur. Gelir gelmez ise kendini gizemli kadın ölümlerinin ortasında bulur. Köyün birkaç yaşlısı ve tabiri caizse köyün en bilgesi sayılan bir kadınla birlikte bu kadın ölümlerinin peşine düşer. Tabi çok cesur olduğu söylenemez. Kaçmak ile gitmek arasında bir ikilemdedir.
Yazarın tasvirlerini o kadar beğendim ki sanki okurken o soğuğu iliklerimde hissettim. Köy gözlerimin önünde canlandı. Hele ki baş kahramanımız Muzaffer öğretmenin çalışacağı okulu tasvir ederken derinden etkilendim. Ben de bir öğretmen olduğumdan mı bilemiyorum, hiç öyle bir köyde çalışmadım. Ama bizim ülkemizin resmen göz ardı edilen gerçeklerinden birini yansıtmış yazar. İmkansızlıklar içinde okumaya çalışan çocuklar ... Ve zorun zoru şartlarda yaşayan insanlar... İşin tuhafı artık durumunu kanıksamış hayatlar...
Açıkçası kitabı bu kadar güzel bulacağımı tahmin etmiyordum. Biraz polisiye tadında, korku ve gerilim, heyecan ve merak iç içe . Böyle sürükleyici, merak içinde bırakan, sonunu bir an önce görmek için sabırsızlandığınız kitapları tercih ediyorsanız , bu kitap tam sizlik demektir.