Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Helmuth von Moltke

Helmuth von MoltkeMoltke'nin Türkiye Mektupları yazarı
Yazar
8.6/10
13 Kişi
59
Okunma
6
Beğeni
3.134
Görüntülenme

En Eski Helmuth von Moltke Gönderileri

En Eski Helmuth von Moltke kitaplarını, en eski Helmuth von Moltke sözleri ve alıntılarını, en eski Helmuth von Moltke yazarlarını, en eski Helmuth von Moltke yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
384 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Tarihi okumakla yaşamak ayrı şeylerdir. Okurken öğrenir, yaşarken anlarsınız. İşte bu kitap da Osmanlı' nın son yüzyılını ve içinde olduğu durumu bir gözlemcinin üslubuyla yaşıyorsunuz. Her ne kadar 150 yıl kadar önce yazılmış olsada bugüne varan izleri görüyorsunuz. Mesela o zamanlar İstanbul' da vebanın kol gezdiğini ve özellikle Müslüman tebaa' nın kaderci yaklaşımı son derece ilginç..
Moltke'nin Türkiye Mektupları
Moltke'nin Türkiye MektuplarıHelmuth von Moltke · Remzi Kitabevi · 201654 okunma
Yıl 1835. Osmanlı torunlarına selam ederim!
İstanbul, ilk bakışta Osmanlı İmparatorluğu’nun hâlâ kuvvetli bir devlet ve siyasî varlık olduğu kanaatini uyandırıyor. Fakat İstanbul dışındaki yerler, bütün memleket ıssız ve bakımsız bir durumda. Bu manzara, İstanbul kapılarının önünde bile göze çarpıyor. Bütün ülke harap bir hale gelmiş. Ormanlar tahrip edilmiş. Tarlalar bakımsız kalmış. Halk gıdasızlık sebebiyle alabildiğine zayıflamış. Adeta bir deri bir kemik kalmışlar. Birkaç büyük şehre ya da sefalet yuvası halinde bulunan köylere sığınmış durumdalar.
Reklam
Son yaşama ateşini iç, Sonra bu kutsal kadehi fırlat, at. Şişenin, görüyorum, dalıp çıktıkça; Fırat’ın sarı sularını içtiğini... Gözlerim kapanıyor yorgunluktan, Artık tek bir yudum dahi içemedim... Şişemin bir tek kusuru vardı: Sonuncu şişe olmak...
«Üstünde mavi göğü olmadıktan sonra bütün bu man­zaralar kaç para eder?»
Sayfa 8 - FELDMAREŞAL [Remzi Kitabevi, Yükselen Matbaası 1969]Kitabı okudu
Bu, pek esaslı bir temizlenme. İnsanın, bir Türk hamamında yıkanmamış olanın aslında ömründe hiç yıkanmamış olduğunu söyleyesi geliyor.
Sayfa 24 - FELDMAREŞAL [Remzi Kitabevi, Yükselen Matbaası 1969]Kitabı okudu
Reklam
9 Şubat 1836
Doğuda esaret bahis konusu olunca, bir Türk kölesiyle Batı Hint'teki (*Amerika'daki) bir zenci esir arasında mevcut olan dağlar kadar büyük fark gözden kaçmaktadır. Hatta bizim bu kelimeye verdiğimiz anlamla, 'esir' kelimesi bile yanlıştır. Abd esir değil, hizmetkar demektir. Abdullah; Allah'ın hizmetkarı, Abd-ül-Mecid; duanın hizmetkarı (*24) vb. dir. Satın alınmış bir Türk hizmetçisi, kiralanmış olandan bin defa daha iyi durum­dadır. Efendisinin malı, üstelik pahalı bir malı olduğu için efendi onu korur, hasta olursa bakar ve hadden aşırı yorarak onu işe yaramaz hale getirmekten sakınır. Şekerkamışı çiftliklerinde çalışmak gibi işler hiç de bahis konusu değildir. Türklerin umumiyetle adamlarına karşı itidalli hareketten, adaletten ve hayırhahlıktan yoksun oldukları da sölyenemez. Dipnot (*24): Yanlış, Mecit Allah'ın isimlerinden biridir, şan ve celal sahibi anla­mındadır.
Sayfa 36 - FELDMAREŞAL [Remzi Kitabevi, Yükselen Matbaası 1969]Kitabı okudu
7 Nisan 1830
Çok eskiden beri Avrupa politikası Babıali'yi menfaatlerine aykırı harplere sürüklemiş, ya da vilayetlere mal olan barışlara zorlamıştır. Fakat devletin kendi toprağında, Batının bütün ordu ve donamaların­dan daha korkunç görünen bir düşman vardı. III. Selim, yeniçerilerle mücadelenin taht ve hayatına mal olduğu ilk hükümdar değildi, buna rağmen onun yerine geçen hükümdar o asker sınıfının himayesine güvenmektense bir reformun tehlikesini göze almayı yeğ gördü. Dereler gibi kan akıtarak hedefine vardı. Türk sultanı Türk ordusunu mahvettiği için kendini talihli sayıyordu, fakat Yunan yarımadasındaki isyanı bas­tırmak için emrindeki beylerin en kudretlisini yardıma çağırmaya mec­bur oldu. O zaman üç Hıristiyan devleti, aralarındaki geçimsizliği unut­tu; Fransa ve İngiltere padişahın donanmasını yok etmek için gemilerini ve gemicilerini feda ettiler. Rusya'ya Türkiye'nin kalbinin yolunu aç­tılar ve böylece, en ziyade kaçınacakları şeye kendileri sebep oldular.
Sayfa 44 - FELDMAREŞAL [Remzi Kitabevi, Yükselen Matbaası 1969]Kitabı okudu
İzmir, 04 Ağustos 1836
Burada bitki hayatı gayet zengin. Portakal ve limon ağaçlarının göv­deleri çok kalın, ama son çetin kış bunlara çok zarar vermiş. Burada çiçekte bir 'sarısabır' gördüm. Çiçek sapı en aşağı 20 ayak yüksekliğinde ve kol kalınlığındaydı. Burada özellikle nar ağaçları çok gelişiyor. Adını bunlardan alan küçük "Narlıköy" adeta nar ağaçlarından bir orman içinde. Taptaze yeşili, kıpkırmızı büyük çiçekleri ve dalları aşağı eğen sayısız narları beni hayrete düşürdü. Büyük kavunlar, yenebilir kabaklar ve son derece boylu kamışlar derelerin kenarlarını çevreliyor; fevkalade lezzetli dut ve üzümler o kadar bol ki, herkes, kimseye sormadan canının istediğini toplayabiliyor. Serviler şaşılacak bir boy ve azamete varıyor. Bizim söğütleri andıran zeytin ağaçları, garip bir şekilde örülmüşe benzeyen budaklı gövdeleri ve uçuk yeşil yaprakları, çiçekleri ve meyveleriyle bu­ralara asıl özel karakterini veriyorlar.
Sayfa 62 - FELDMAREŞAL [Remzi Kitabevi, Yükselen Matbaası 1969]Kitabı okudu
18 Ocak 1837, İstanbul/Büyükdere
Türkler hayırseverliklerini hayvanlara karşı bile gösterirler. Üskü­dar'da bir kedi hastanesi bulursun, Bayazıt camiinin avlusunda da güvercinler için bir bakım yeri vardır.
Sayfa 81 - FELDMAREŞAL [Remzi Kitabevi, Yükselen Matbaası 1969]Kitabı okudu
73 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.