Jim Thompson kitaplarını, Jim Thompson sözleri ve alıntılarını, Jim Thompson yazarlarını, Jim Thompson yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Aa, silahınız bile yok!" dedi, sanki beni haberdar ediyormuş gibi. Gülümseyerek, "Yok," dedim. "Silahım yok, yirmibir de oynamam, o işlere hiç bulaşmıyorum. Niye bulaşayım ki?"
"Ama polissin sen - yani şerif yardımcısısın. Ya sahtekârın teki seni vurmaya kalkarsa?"
"Bizim burada, Central City'de pek sahtekârımız yoktur, hanımefendi," dedim. "Ayrıca insan insandır, biraz sapkınlık etse bile. Siz kimsenin canını yakmazsanız, kimse de sizin canınızı yakmaz. Herkes laftan anlar."
Yıllar önce burada, Central City'de bir kuyumcu vardı; harika bir işe, çok güzel bir eşe ve iki güzel çocuğa sahipti. Sonra bir gün, öğretmen okulu kasabalarından birine iş seyahatine gidip bir kızla tanışmıştı, tam bir afet, çok geçmeden de onunla yatmaya başlamıştı. Kız onun evli olduğunu biliyordu, durumun böyle sürmesine de razıydı. Yani her şey kusursuzdu. Kuyumcu ona da sahipti, ailesine de, harika bir işe de. Ama bir sabah hem o hem de kız, bir motelde ölü bulunmuştu, adam önce kızı vurup sonra da intihar etmişti. Bizim memurlardan biri haberi vermek için adamın evine gittiğinde, eşini ve çocuklarını da ölü bulmuştu. Adam herkesi vurmuştu.
Her şeye sahip olmuştu ama her nedense hiçbir şey daha iyi hale gelmemişti.
"Bilmiyorum, Bob," dedim, "tembelliğin de iki çeşidi var. Bir 'hiçbir şey yapmak istememek' var, bir de 'tutkularını yitirmek' var. Bir işe giriyorsun, bir süre bunu yapacağını düşünüyorsun, sonra o süre uzuyor da uzuyor. Bir sıçrama yapmak için biraz paraya ihtiyaç duyuyorsun. Nereye sıçrayacağın konusunda da çok net bir karar veremiyorsun. Sonra belki bir girişiyorsun, birkaç mektup gönderiyorsun, insanlar da senin tecrübelerini öğrenmek istiyor, neler yaptığını soruyor. Muhtemelen seninle hiç uğraşmak istemiyorlar bile, istiyorlarsa da en dipten başlaman icap ediyor, çûnkü hiçbir şey bilmiyorsun. O yüzden de olduğun yerde kalıyorsun, hatta kalmak zorundasın neredeyse, çok da sıkı çalışıyorsun, çünkü işi biliyorsun. Artık genç değilsin ve elinde olan tek şey bu."
Ben kurmacaların bir kısmını okumuştum. Diğerlerine dokunmamıştım. Kiliseye gidiyordum, pazar okuluna gitmiştim, yaşamak zorunda olduğum şekilde yaşıyordum, ama durum bundan ibaretti. Çünkü çocuklar çocukluk ederdi; bu laf malumun ilamı gibi geliyorsa da söyleyebileceğim tek şey, sözde derin düşünür geçinen birçoklarının bu gerçeği asla keşfedemediğidir. Bir çocuk, sizin devamlı küfrettiğinizi duyarsa kendisi de küfretmeye başlar. Ona hatalı olduğunu söylerseniz, sizi anlamaz. Sadık biridir o; siz bir şey yapıyorsanız, o işte sorun yoktur.
"Hiç zamanınız yoktur, ama size sonsuza dek zamanınız varmış gibi gelir. Hiçbir işiniz yoktur, ama bir sürü işiniz varmış gibi gelir. Sonsuza dek zamanınız vardır; ve bir kilometre genişliğinde, üç santim derinliğinde ve timsahlarla doludur."
Kalemi Dostoyevski'nin kalemine benziyor. Bu kitabı okuduktan sonra filmini de izlemiştim. Gayet başarılı bana göre. Polisiye türünde olmasına rağmen edebi yönü ağır basmaktadır.
Hayatım boyu mümkün mertebe dostane ve kibar olmaya çalışmışımdır. İnsan herkese iyi davranırsa, herkesi de ona iyi davranacağını düşünmüşümdür hep. Ama her zaman öyle olmuyor.
Stephen King 'in önsöz yazdığı..Stanley Kubrıck'in beğenisini alan bir romana daha fazla ne incelemesi yapabilirim ki.?
Mükemmeldi.
Sistem biraz daha kelime kalabalığı yapmamı istiyor.150 karakter olmalıymış inceleme..istediğini verelim o zaman.
Kitaba yönelik hayal kırıklığımı nereden başlayıp anlatsam bilmiyorum. Kitabı okurken her anlamda fenalık geçirdim diyebilirim. Dilinden tutun da, kurgusuna, diyaloglara kadar.
Öncelikle şu çeviri işinden bir bahsetmem lazım. Yahu bir eserin Amerikan edebiyatının içerisinde olması, karakterlere Amerikan dublajı yapılmasını mı gerektiriyor illa?