1965’te Trabzon’un Vakfıkebir ilçesinde dünyaya geldi. Samsun’da ortaöğrenimini
tamamladıktan sonra girdiği Erzurum Atatürk Üniversitesi Felsefe Bölümünden
1985’te mezun oldu. Ondokuzmayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde,
Schopenhauer’da Acı Olarak Dünya ve Kurtuluş Yolları adlı teziyle yüksek lisansını
1993’te tamamladı. Aynı yıl araştırma görevlisi olarak girdiği Kırıkkale Üniversitesi
tarafından gönderildiği Almanya’nın Frankfurt J. W. Goethe Üniversitesinde, Das
Problem einer Natürlichen Dialektik der praktischen Vernunft başlıklı teziyle çalış-
masını tamamlayarak 1999’da felsefe doktoru unvanını aldı. Yazarın Elis Yayınları
arasında çıkan Niçin Felsefe? (ed.), Ahlak Felsefesine Giriş (2003), Mantığa Giriş
(çeviri, 2005), Umut Felsefesi (2004), Pratik Aklın Doğal Diyalektiği (2005), Farabi ve
İbn Haldun’da Siyaset (2009), Felsefeye Giriş (2013), Ahlak Felsefesi Yazıları (ed.)
isimli kitapları ve çeşitli makaleleri bulunmaktadır.
Schopenhauer ise bir eylemin ahlaklılığını sevinç ve mutluluğun ölçüsünde değil, aksine kişinin kendi sevincine engel olabilme ve başkalarının mutluluğuna yönelebilme niteliğinde görür.
Kitabın isminden yaptığım "Herhâlde bu kitapta, Farabi ve İbn Haldun'un yönetim, devlet ve toplum tasavvurları anlatılmıştır" çıkarımım beni yanılttığı için, açıkçası okurken biraz hayal kırıklığına uğradım.
Eserin başlangıcında, verilen tarihî bilgilerin hata payı maalesef yüksekti.
Bunlara rağmen kitabı okurken siyasetin daha geniş yelpazeye yayıldığını gördüm, bu anlamda kitap benim ufkumu açtı diyebiliriz.
Kitaptan tam olarak umduğumu bulamasam da beni tatmin eden güzel tarafları da vardı. Farabi ve İbn Haldun'un şahsiyet olarak tasavvurlarımda farklı pencereler açıldı.
İslâm ilim tarihinin -Antik Yunan düşünürleri Platon ve Aristotales'e kıyasla- yeterince irdelenmemiş iki büyük dahisi...
Muallim-i Sânî namıyla meşhur Farabî ve modern sosyolojinin öncüsü İbn-i Haldun...
Hakikaten İslâm dünyasının bu iki büyük düşünürü, toplum ve inançlar üzerine biri "felsefi", diğeri "bilimsel" olmak üzere en orjinal fikirleri ortaya koymuşlardır.
Her ne kadar, Farabî'de siyaset bilimi, İbn-i Haldun'da ise siyaset felsefesi kendilerine yeteri kadar yer bulamamış olsa da Farabî'nin rasyonel toplum anlayışı ile İbn-i Haldun'un deneysel/olgucu toplum anlayışı birbirlerini tamamladıklarında din-devlet ilişkisi ile siyaset bilimi ve felsefesi alanında önümüzde çok geniş ufuklar açılabilir...
Sonuç olarak; Farabî'nin idealist felsefi olguları, İbn-î Haldun'un bilimsel ve realist bulguları ile bir araya getirildiğinde ideal toplum modeli ütopik olmaktan çıkıp yaşanabilir bir hâl alacaktır.
Lokman Çilingir'in Felsefeye Giriş'i; ontoloji, epistemoloji, ve ahlak felsefesini tanımlayarak bu alandaki yaklaşımları ana hatlarıyla okura sunuyor.
Ek olarak felsefi bilgeliğe de yer veren kitap, son sayfalarında -yazarın kendi görüşlerine yer vermesiyle birlikte ideolojik bir hâl alıyor.