Öyle zamanlar var ki her şeyi tam olması gerektiği gibi yaptığımızı zannediyoruz ama sonra gözlerimizin bağlı olduğunu ve hiçbir şeyi doğru dürüst yapmadığımızı fark ediyoruz.
"Hani şu 'eşeğe kuyruk tak' oyununu bilir misin?"
"Ne?"
"'Eşeğe kuyruk tak' oyunu. Çocukların gözünü bağlarsın, kuyruğu eşeğin resmine tutturmalarını söylersin. Kilise partilerinde oynardık ya."
"Evet ... "
"Hayat o oyun gibi Euridice. Öyle zamanlar var ki her şeyi tam olması gerektiği gibi yaptığımızı zannediyoruz ama sonra gözlerimizin bağlı olduğunu ve hiçbir şeyi doğru dürüst yapamadığımızı fark ediyoruz."
~~
Ölünce ya da en azından aniden ölünce insan dünyayı farkına varmadan ve veda etme fırsatı bulamadan terk ederdi. Evden kaçan kişiyse ne yaptığını farkında olup veda etmeye bile zahmet etmemiş demekti.
~~
İşin doğrusu, Euridıce çok zekiydi. Elinin altına bir laboratuvar verin size aşı bulurdu. Boş sayfalar verin klasikler yazardı. Ama onun yerine kendisine kirli çamaşırlar veriliyor.
....evlenmek istiyor muydu? Belki. Evliliği bir tür salgın hastalık, kadınlarla erkeklerin on sekizle yirmi beş yaşları arasında yakalandığı bir şey olarak görüyordu. Grip gibi ama bu o kadar kötü değildi.
Müziğin doğru dozda alınması gerekirdi, çünkü melodisiz bir hayat anlamını kaybederdi kaybetmesine ama melodisi fazla kaçmış bir hayat da aşırı uçlara gidebilirdi.