Bir kitabı aldığımda ilk sayfasına o günün tarihini, o sırada içinde bulunduğum şehri ve adımı yazarım. Arkada Yaylılar Çalıyor’a yazmamıştım, hemen okumaya başladığımdan fırsat olmadı sanırım.
Kitabı okurken anlamını buldu, meğer ben kitaba bir iz bırakmadan o bana bırakacakmış. Tarihsiz, mekansız ve isimsiz bıraktım ben de onu.
.
Hiçbir arkadaşım ölmedi şimdiye dek, ölen tanıdıklarımın hiçbiri arkadaşım değildi belki bilmiyorum. Melikşah Altuntaş bunu biliyor ama. Aileyi, mayası kandan olmayan ailelerin de olabileceğini biliyor.
.
Kısa bir bir veda kitabı bana göre Arkada Yaylılar Çalıyor. Çok ölüm, çok gidiş var. Bir yandan da Vengo’nun girişini izler gibiydim kitap boyunca. Müziğin ve kalbe dokunan sesin ritmine kapıldıktan sonra kayıpla baş başa kalan o karakter gibi. Herkesin bir arada olduğu o kalabalık sofraların sabahına uyanmak gibi..
Diğer yandan da umutlu, yaşanılan her şeye minnetini koruyan türden.
Arkada Yaylılar Çalıyor’un iç döküşlerini, ‘sözlerin sonu elbet uzun bir hikayeye de bağlanacak’ hissini çok sevdim.
.
Aylin Güngör kapak fotoğrafıyla ~