Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Muhammed Salih Yeşil

Muhammed Salih YeşilVahdet-i Vücûd ve Mevcûd yazarı
Yazar
8.0/10
1 Kişi
2
Okunma
0
Beğeni
528
Görüntülenme

Hakkında

Erzurum’da doğdu. Medine’den Erzurum’un İspir kazasına göç eden ve soyu Hz. Hüseyin’e ulaşan Pîr Hızrîler’dendir. Babası şeyhülkurrâ Seyyid Mustafa Niyazi Efendi, annesi Hacer Hanım’dır. İlk eğitimini babasından aldı. Daha sonra mülkiye rüşdiyesini bitirdi. 1890’da hıfzını tamamladı. 1905’te Şeyh Abdülgafur Efendi’den sülüs, nesih ve ta‘lik hatlarından icâzet aldı. Şeyhülulemâ Hacı Süleyman Efendi’nin yanında dinî ilimleri tahsil etti. Yazıcızâde Hacı Derviş Efendi’nin Mes̱nevî derslerine ve Hâşiîzâde Şeyh Ali Rızâ’nın sohbetlerine katıldı. Dârülmuallimînden mezun oldu. 1898-1901 yıllarında dava vekilliği yaptı. 1902’de medrese imtihanlarına girerek askerlikten muafiyet kazandı. 1903’te Erzurum İbrâhim Paşa Mektebi’nde öğretmenliğe başladı. 1907’de muallim-i evvel olarak Numûne-i Terakkî Mektebi’ne geçti; 1911’de bu okula müdür oldu. Bir yandan da Câferiye Camii’nde hatiplik yapıyordu. Öğretmenlik yıllarında ilkmekteplerde okutulmak üzere İslâm Elifbası, Kırâat-ı Merdân, Risâle-i Merdân, Mecmûa-i Merdân adlı dört kitap hazırladı. Meşrutiyet’in ikinci yılında Erzurum’da basılan Müslümanlara Rehber adlı risâlesinden dolayı Rus Sefâreti’nce açılan davadan altı ayda kurtulabildi. Bir ara Sosyal Demokrat Fırkası adıyla bir fırka kurmaya teşebbüs ettiyse de başarılı olamadı. I. Dünya Savaşı’na kendi isteğiyle katıldı, kışlık hediye komisyonunda, hastahane teftişinde, cephelerde irşad-hitabet hizmetlerinde görev aldı. İki yıl Kafkas cephesinde bulundu. Erzurum’un Ruslar’ın eline geçmesinden (16 Şubat 1916) birkaç gün önce ailesiyle birlikte şehirden ayrılıp büyük zorluklarla İstanbul’a geldi. Bu sırada tanıdığı küçük yaşta yetim kalan Şemseddin Yeşil’i mânevî evlât edinip eğitimini üstlendi. Bir süre sonra geçim sıkıntısından dolayı Bursa’ya yerleşmek zorunda kaldı. Burada zeytin ticareti ve fırıncılık yaptı. 1919’da Bursa’da Redd-i İlhak ve Müdâfaa-i Hukuk cemiyetlerinin kurulmasına öncülük etti. Bursa’nın on bir kazasında teşkilât kurup yüzlerce eşkıyayı vatan hizmetine sevketti. Bursa Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti başkanı iken fırınında bildiriler basarak halkı Millî Mücadele’ye katılmaya çağırdı. Millî Mücadele sırasında çeşitli kuruluşlara aynî ve nakdî 23.000 altın verdi. 1919’da yapılan son Osmanlı Meclis-i Meb‘ûsanı seçiminde Bilecik’ten mebus seçildiyse de bunu kabul etmedi. Ertesi yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Erzurum’dan milletvekili seçildi. 23 Nisan 1920’de Ankara’ya gidip meclisin açılışına katıldı. 1 Haziran 1920’de “meclis reisi Mustafa Kemal” imzalı bir yetki yazısıyla Bursa’ya döndü. Burada Büyük Millet Meclisi adına Anadolu’nun batısındaki şehirlerin temsilcisi olarak görev yaptı. Meclisin açılışının üçüncü ayında şehid ailelerinin sefaletten kurtarılmasını, fuhşun önüne geçilmesini ve nüfusun arttırılmasını amaçlayan taaddüd-i zevcât ve mecburi izdivaçla ilgili meşhur kanun teklifini verdi, üç yıl boyunca bu teklifini tekrarladı. Buna göre evlilere bazı kolaylıklar sağlanırken bekârlara çeşitli yükümlülükler getirilecek, çok defa evlenmek istemeyenler birkaç şehid çocuğuna bakacaktı. Konya isyanı sırasında (Ekim 1920) Alâeddin tepesinde üç gün aç susuz mahsur kaldı. Müteakip iki gün Konya valiliği ve kumandanlığını yürüttü. Bolu ve Mudurnu isyanını yatıştırmakla görevlendirildi. Millî Mücadele sırasında savaş cephelerinde bulundu. Mecliste Dîvân-ı Muhâsebât, İktisat, Müdafâa-yı Milliyye, Muvâzene-i Maliyye, Nizamnâme-i Dâhilî encümenlerinde görev yaptı. Teşkîlât-ı Esâsiyye Kanunu’nun kabulü üzerine (1921) Kadı Râif Efendi ile birlikte Erzurum Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’ni, hilâfet ve saltanat makamıyla devlet şeklinin korunmasını esas alan Muhâfaza-i Mukaddesât Cemiyeti’ne dönüştürdü (1922). Bütçe müzakereleri sırasında yaptığı, Hindistan ve Azerbaycan’dan gelen paraların âkıbetine dair konuşması reddedildi ve söylediği sözlerden dolayı kendisine on beş gün meclisten uzaklaştırılma cezası verildi. Mecliste muhalif milletvekillerinden teşekkül eden ikinci grup içerisinde yer alan Sâlih Efendi 1922’de hilâfeti savunan ve Ankara’nın ilk muhalif gazetesi olan Şarkın Sesi’ni çıkardı (29 sayı). İstiklâl mahkemelerinin ilgasına, Mîsâk-ı Millî’den fedakârlık yapılmamasına ve Ali Şükrü Bey’in ailesine maaş bağlanmasına dair teklifler verdi. Birinci meclisin feshedilmesinin ardından ikinci meclise alınmadı, ayrıca kendisine Erzurum ve Bursa’ya gitmesinin uygun görülmediği bildirildi. Bir süre sonra İstanbul’a taşınarak ticaret yapmaya başladı. 1925 Haziranında, komite kurarak Mustafa Kemal Paşa’yı öldürüp hükümeti değiştirme suçlamasıyla İstiklâl Mahkemesi’nce tutuklandı; yetmiş beş gün sonra serbest bırakıldı. Ardından İstanbul İmam-Hatip Mektebi ilm-i ferâiz ve akaid dersleri muallimliğine tayin edildi. 1929’da bu mektep kapatılınca Çemberlitaş Ortaokulu’nda tarih öğretmenliğine getirildi. 1931’de öğrencilere dinî propaganda yaptığı gerekçesiyle emekliye sevkedildi. 1932’de gıda komisyonculuğuna başladıysa da bunu sürdüremedi. 1934’te Afgan ve İran hükümetleri için Farsça alfabe hazırladı. 1937-1945 yılları arasında Kütüphaneleri Tasnif Komisyonu’nda çalıştı. Bu sırada İçişleri Bakanı Hilmi Uran’a Said Nursi’yi savunan bir mektup gönderdi. 1945’te şeker hastalığından kangren olan bir bacağı kesildi. 1947-1949 yıllarında Şemseddin Yeşil ile birlikte çıkardığı Hakikat Yolu mecmuasıyla İslâmiyet gazetesinde 200 civarında yazısı yayımlandı. Hz. Ali, Ehl-i beyt muhabbeti ve Muâviye konusunda İstanbul ulemâsıyla polemiklere girişti. Muhaliflerinden bir grup tarafından evi yakılmak istendi. Bu kişileri bildiği halde şikâyetçi olmadı. Bazı eserlerinde Kādirî tarikatına mensubiyetini ifade etmek için kullandığı Kādirî nisbesinden dolayı hakkında dava açılıp yargılandı. Yeşilzâde Mehmed Sâlih Efendi 4 Temmuz 1954’te Fatih Sofular’daki evinde vefat etti ve Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi.
Unvan:
Yazar

Okurlar

2 okur okudu.
1 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Hakk'ın zatına hakikat-i Muhammediye'den daha yakın bir delil yoktur.
Sayfa 29 - Revak Kitabevi ☪ 1. Baskı: Aralık, 2013Kitabı okudu
Reklam
Mesela, çekirdek bir ağacın aslıdır. Çekirdeğin, kendi yapısını bildiğini farz edersen onun kendi batınında bulunan ağacı, daIıyla, yaprağıyla, meyvasıyla düşünebilmesine ilmin özet halinde bulunması anlamına gelen ta'ayyün-i ilm-i icmali denir. Ağacın çekirdeğin batınından zahire çıkmasına da ta'ayyün-i tafsili ve hakikat-i insaniyye denir. Bütün eşya kendi kemalini insanın özünde bulur.
Sayfa 28 - Revak Kitabevi ☪ 1. Baskı: Aralık, 2013Kitabı okudu
İnsanın yükselişi, kendi benliğinden kurtulması ile olabilir ki bu da, kendini yok, Cenab-ı Hakk'ı var bilmek ve halkın, Hakk'ın fiilleri olduğunu anlamaktır. Her kim Habib-i Ekrem efendimizin sünnet-i seniyyelerine tamamen uyarak ilahi emirleri yerine getirmeye özen gösterirse, "La mevcude illaIlah, la fa'ile illaIlah: Allah'tan başka mevcüd ve fail yoktur." murakabesine devam ederse, şüphesiz Cenab-ı Hakk'ın lütfuna ve Rasülullah efendimizin keremine mazhar olur.
Sayfa 29 - Revak Kitabevi ☪ 1. Baskı: Aralık, 2013Kitabı okudu
Ey azizim, vahdet-i vücûd inancı ancak ve ancak tarikat erbabının havâssına (seçkinlerine) mahsus bir itikaddır. Mü'min ve ehl-i tarîkim diyen fakır gibi nakıslar, bunun kabûliyle mükellef değildir. Bizim gibiler, akaid kitaplarında avâm için yazıldığı ve mekteplerde okutulduğu gibi, "Cenâb-ı Allâh'ın vücûdu "vâcib ve kadim", eşyânın vücûdu "mümkin ve hadis (sonradan olan)" olup, Cenâb-ı Hakk ilmiyle mümkinâtı kapsar, zâtıyla her şeyden münezzehtir. Allah'ın sıfatları, zâtının ne aynıdır, ne gayrıdır." demelidir. Ya da ileri gelen bazı sâlih kişilere uyup, "Cenâb-ı Hakk, şânına lâyık ve keyfiyetini bilemediğimiz bir şekilde yüce arşın üzerinde istivâ buyurmuştur." diyerek Hakk'ı takdis etmek, makam ve mertebelerden bahsetmemek gerekir. Vahdet-i vücûd veya vahdet-i mevcûda âit bir kelâm duyduğumuz zaman, "Bu ilmin hakikatini ancak Cenâb-ı Hakk ile büyük peygamberler ve yüce pirler bilirler." diyerek susmak, vahdet-i vücûda inanan saygıdeğer kişileri, onların yolunda olan Müslümanları aşağılamamak, onlarla alay etmemek lâzımdır.
Sayfa 35 - Revak Kitabevi ☪ 1. Baskı: Aralık, 2013Kitabı okudu
Henüz kayıt yok

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Reklam
Henüz kayıt yok