Galatasaray Lisesi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu ve Ankara Üniversitesi Siyaset bilimi Master'i
Lisans araştırmaları;
London School of Economics, 1955-1956
Princeton Üniversitesi 1959-1960
California Üniversitesi (Berkeley), 1960
Kariyer:
-İdare Hukuku Asistanı (1959-1963) ve Anayasa Hukuku Profesör Yardımcısı (1963-1969) Ankara Üniversitesi,
-Anayasa Hukuku Profesörü, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara Üniversitesi (1969-1991)
-Kurucu Meclis Üyesi, 1961
-Akdeniz Toplumsal Araştırma Konseyi Başkanı, 1970
-Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı, 1971
-Uluslararası Af Örgütünün Yürütme Kurulu Üyesi (1974 - 1978)
-Uluslararası Af Örgütünün Uluslararası Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı (1976 -1978)
-Toplumlararası Görüşmelerde Kıbrıs Türk Tarafına Anayasa Danışmanlığı (1978 -1980 ve 1988 -1994)
-Ankara Milletvekili (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) 1991
-Milliyet (1974-1991) ve Hürriyet (1991 - ) Gazetelerinde Köşe Yazarlığı.
Aldığı ödül ve armağanlar :
-UNESCO'nun İnsan Hakları Eğitimi Konusunda verdiği İlk Uluslararası Ödül, 1978
-Türk Kalkınma Vakfı Ödülü, 1986
-Dışişleri Bakanlığı "Üstün Hizmet" ödülü, 1991
-Officier de l'ordire national de merite, (France), 1991
Bildiği yabancı diller : Fransızca, İngilizce.
Evli, iki kızı, iki üvey oğlu vardır.
Düşünceler için aynı şeyi söyleyebilir misiniz? Kimseyi zorlayıcı bir niteliği var mıdır düşüncenin? Doğrudur, yanlıştır; beğenirsiniz, beğenmezsiniz, benimsersiniz, benimsemezsiniz. Ama, beğenmek zorunda olmadığınız gibi, beğenmeyişinizi, hatta sizi rahatsız edişini bir yasaklama nedeni haline de getiremezsiniz. Çünkü, toplum sözleşmesi niteliğindeki Anayasanın kurallarından biri de «herkesin düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma özgürlüğüne sahip olmasıdır" Anayasa, serbestçe açıklanabilecek olan düşüncelerin tavanı değil, tabanıdır. Anayasa tabanına, daha doğrusu Anayasadaki düşünce özgürlüğü tabanına dayanılarak, onun güvencesi altında, her düşünce serbestçe açıklanabilecek.
Dikkat edilecek olursa, anayasalarda kendi çıkarlarına değişiklik yapmak isteyen güçler, bunu gerçekleştirmek için en elverişli zaman olarak karşı güçlerin dağıtıldığı, sindirildiği, etkisiz duruma getirildiği dönemleri seçerler.
Hindistan'da, okul yapılarına harcanacak para bulunmadığını ileri sürenlere geliba Nehru'nun verdiği cevap şu olmuş: «Gölgesinde alfabe okutabileceğiniz ceviz ağaçları da mı yok?»
Genç insanlarımıza eğitim verir görünürken, aslında kendi kalıplarımıza göre düşünmeyi öğretmek, yalnız onlar için değil, bütün toplum için de zararlı bir tutum. Kendi kendini tekrarlamak, kısırlık içinde yüzüp durmanın en kolay yolu bu. Hele, işin başlangıcında, daha birtakım temel kavramları verirken, onlara kendi değer yargılarımızı da yüklersek, belki çok uslu bir kuşak yaratabiliriz.
Ya da farkında olmadan, saldırganlığa itebiliriz; kendi değerlerimize göre yetiştirdiğimiz gençler, kurulu düzeni savunmak için en etkili silah olarak görünebilir bize. Ama, düşünmeyi öğrenmeden yetişen genç, günü gelir, öğretilenlerin dışında kalan yeni durumlar karşısında şaşkınlaşır, kendini bilemez ve rüzgarlar önünde savrulur durur.
Üniversite kapılarına yığılanlara yer bulmakla,"düşünmeyi öğretmek" sorunu çözülmüş olmuyor. Aslında, lise düzeyinde çözemediğimiz bir sorun, daha yukarı aşamaya, üniversitelere yüksek okullara aktarılmış olacak. Onu çözmedikçe düşünmeyi bilen insan tipini yaratmadıkça, açtığımız okulların büyüklüğü, üniversitelere yerleştirdiğimiz gençlerin sayısı ne olursa olsun eğitim sorununu çözmüş sayılmayacağız.
Türkiye ise, hâlâ, yirmibir yaşını bitirmeyen insanlarını günün her saatinde ders kitaplarının başında tutabileceğini sanıyor. Onsekiz yaşını aşan insan için, hayatın artık çalışmasıyle, eğlencesiyle, duygusu ile, düşüncesiyle ve siyasal eylemiyle bir bütün olduğunu unutuyoruz. Kendi koyduğumuz sınırlamaların bu bütünlüğü bölümlere bölebileceğini sanıyoruz. Bütünlüğü ders çalışmaktan ibaret sayan baba, nasıl oğlunu boş arsada futbol oynarken, kızını diskotekte dans ederken görünce köpürürse, gençlerin ülke sorunları ile ilgilendiklerini ve belirli bir davranışa geçtiklerini gören «olgun» politikacı da köpürüyor.
Murat Sevinç hocamızdan Mülkiye ve Sosyal Bilimciler üzerine ama tüm tercih yapacak hatta halen öğrenci olan arkadaşlar için de çok yararlı bir yazı lütfen okuyun yakınlarınızla da paylaşın aslında bu sadece öğrencileri değil herkesi ilgilendiren bir konu çünkü alacağımız maaş ve oturacağımız koltuktan çok kamuya yararlı vatandaşlar olmak için eğitim kurumları vardır ne kadar toplum tam aksine yönlendirse de Mülkiye ilk amacı halen yararlı vatandaşlar yetiştirmek olan bir okul olarak varlığını sürdürmektedir. Zaten hocam çok güzel anlatmış ben uzatmıyim buyrun.
diken.com.tr/sosyal-bilimler...
İlber Ortaylı .... ve nicelerinin izlerini taşıyan kütüphanesindeki çoğu kitabında
Mahir Çayan dan izler barındıran hayatımın en değerli yıllarını ve kendimi bulmamı sağlayan 'her şeyi yaşayıp hiçbir şeyin farkında olmamaktansa, hiçbir şey yaşamayıp her şeyin farkında olmayı seçenlerin okulu'
Mekteb-i Mülkiye-i Şahane
"Türkiye gibi dine dayalı bir toplumdan laik bir toplum yaratmaya çalışmak,çözümü olmayan bir problemi yapmaya kalkmaktır.Hiçbir aşamada biz bu problemi çözemeyiz,bu çelişkiyi kabullenerek bu problemle olumlu bir şekilde yaşamayı öğrenmemiz gerekir."
Her zaman saygı ile andığım, Türkiye'nin yetiştirdiği değerli insan, bilim ve siyaset adamı,
kıymetli hocam Mümtaz Soysal'ın bu kitabını tıpkı fakülte yıllarındaki günlerde olduğu adeta bir ders kitabı gibi okudum.
Kitabı, tam bir toplum bilim artı siyaset bilimi harmanlaması olmuş.
Toplumsal yapımızı; yakın tarihsel süreç içinde, ekonomik, sosyal bünyemizi, hatta bireysel düşüncelerimize siyasetten nasıl yön verildiğini ve bunların uzantısında Siyaset dünyamızın inişlerinin çıkışlarının tablosunu yansıtan bir ayna olmuş.
Kitap 1990 ların ortalarında yazılmış olduğunu da dikkat çekmek isterim.
Cumhuriyetin kuruluşundan kaleme alınışına kadar Siyasetten, ekonomik yapımız, yönetim tarzımız itibarları ile nasıl çürümeye bırakıldığımız, Bu çürümenin gerçek sebeplerini, çürümeden nasıl kurtulacağımızın çarelerini, yöntemlerini ve ilkelerini ele almış.
Bu kitapla ilgili alıntıları yaparken kitabı satır satır yazmak geçti içimden. Ama olmazdı(!) Çok can alıcı satırları, görüşleri de yazmadığımı da itiraf etmeliyim.
Elden düşmemesi gerektiğine inandığım bir kitap.
Mümtaz soysal çok degerli bir anayasa hukuku profesörü 60 anayasasını baza alan 69 basımını okumuştum. Daha çok sol eksenli bir profesör olsa da kesinlikle anayasa ve anayasacılık hakkında size güzel doyurucu bilgiler veriyor. Anayasanın anlamı kitabıyla birlikte tüm hukuk okuyanlara öneririm güzel kaynak kitap
Geçtiğimiz yıl hayata veda eden gazeteci yazar Mümtaz Soysal'ın anısına okuduğum 1975 baskısı Güzel Huzursuzluk adlı kitabı, yazarın Yön, Barış ve Ortam Dergileri ile Milliyet Gazetelerinde 1962 ile 1975 yılları arasında yazdığı köşe yazılardan oluşuyor. Önsözde:
"1962'den beri şurada burada yayınlanmış yazılardan bir kısmını, konu ayrımı gözetmeksizin, tarih sırasına göre sıralayıp yeniden yayınlamak; geriye dönerek, topluma ve olaylara bir kez daha bakmanın en kolay yolu galiba." diyor Mümtaz Soysal.
Tarihe ışık tutan, geçmişle günümüzü karşılaştırma olanağı bulduğum bu tür kitapları okumayı seviyorum.