Kitap okumuyoruz. Sloganik, romantik şeyleri sevip onlara bağlanıyoruz. Hikayeler ile ömür tüketiyoruz. Okumayı ve araştırmayı sevmiyoruz. Bu yüzden tuzakların farkına varamıyoruz ve bizi kolayca kuşatıp yok edebiliyorlar.
Bir Kürte zorla Andımız’ı okutmak ise işin cabasıydı. Güneydoğu'da dağlara, şehir merkezlerine “Ne Mutlu Türküm Diyene!" yazmak ve her sabah Kürt çocuklarına bunları okutmak tamamen gayriislâmî bir uygulamaydı. Hatta Necmeddin Erbakan, 1994'te Bingöl'de mitingte yaptığı konuşmasında şöyle diyordu: “Bu memleketin çocukları asırlarca okula besmeleyle başlardı. Siz geldiniz, “Türk’üm doğruyum çalışkanım!' yaptınız. Sen ‘Türk’üm doğruyum çalışkanım!' dersen, Kürt kardeşim de çıkar, "Ya öyle mi! Ben de Kürdüm daha doğruyum daha çalışkanım.' deme hakkını elde eder. Böylece bu milletin çocuklarını birbirine düşman ettiniz.” demişti. Mitingde yaptığı bu konuşma sebebiyle yargılandı. Sonrasında olay tam da böyle oldu ve Kürt ve Türk'ü birbirine düşman etmeyi başardılar.