Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mustafa Özgen

9.0/10
3 Kişi
19
Okunma
2
Beğeni
811
Görüntülenme

En Eski Mustafa Özgen Gönderileri

En Eski Mustafa Özgen kitaplarını, en eski Mustafa Özgen sözleri ve alıntılarını, en eski Mustafa Özgen yazarlarını, en eski Mustafa Özgen yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İmam-ı Rabbani (hz.) muhabbette dalkavukluğun olamayacağını düstur olarak ortaya koyduktan sonra sevmenin ölçüsünü koyar: Seven, sevdiğine hayranlık ve çılgınlık derecesinde düşkünleşmelidir. Böyle bir sevgiye sahip olan kişinin sevdiği peygambere muhalefet etmesi şöyle dursun, muhalefet edenlere karşı meyledip mülayim davranması bile mümkün değildir.
Hıristiyanlar, Hz İsa'yı ilah olarak sevdikleri halde Müslümanlar Hz. Muhammed'i Allah için severler.
Reklam
Abdullah b. Mübarek(r.a)'e "Hangisi daha faziletlidir: Muaviye mi Ömer ibn Abdülaziz mi? diye sorulmuş. O da "Hz. Rasulullah'la beraber olduğu zamanlarda Hz.Muaviye'nin atının burnuna giren toz bile Ömer ibn Abdilaziz'den kat kat hayırlıdır" demiştir. Bu sözüyle o hiçbir şeyin Hz. Rasül-ü Ekrem ile birlikte bulunmaya ve onu görmeye muadil olmayacağına işaret etmiştir.
Sayfa 194Kitabı okudu
Amellerin imanın rüknü olarak kabul edilmemesi, Allah'ın nimetinin genişliğine bir vurgu olmakla birlikte Ehl-i sünnetin şiarı olarak kabul edilen ehi-i kıbleyi tekfir etmeme düsturuna da uygundur. Hâlbuki amelleri/ibadetleri imanın rüknü olarak gören Mutezileye göre günah işleyen doğrudan kâfir olmasa bile imandan çıkar. Kendilerinin “el-menzile beyne'l menzileteyn” olarak tabir ettikleri iman ile küfür arasındaki bir halde bekler. Ölmeden önce günahlarından tövbe etmezse cehennemde ebedi azaba mahküm olur. Hariciler de ibadetleri terk edenin, yani günah işleyenin doğrudan dinden çıktığını ve ebedi cehennemde kalacağını iddia etmişlerdir.!100 Bu bün imanın tarifi ve ona ait rükünlere bakışı açısından modem Haricilik olarak tarif edilebilecek Vehhâbiler de şirkten kurtulup muvahhid mümin olmak için kalbin tasdikini ve dilin ikrarını yeterli görmemişlerdir. Amelleri imanın hakikatine dâhil edip'101iman dairesini oldukça daraltarak, asırlardır Müslümanların şirke ve dolayısıyla küfre düştüklerini iddia etmektedirler."102Amelleri imanın bir parçası kabul edenlerin iman görüşü, ilahi rahmet dairesini daraltmaya çıkmaktadır.Bu görüş ayrıca Ehl-i Sünnetin Müsküman olduğunu beyan eden kıble ehlini tekfir etmeme düsturuna 103 ters düşmektedir.
İmâm-ı Rabbâni'ye göre marifeti elde etmenin yegâne yolu, bilinecek şeye ulaşmaktır (vuslat). Tabii ki iman meselesinde tanınacak varlık Allah olunca O'na ulaşmanın mümkün olup olmadığının ayrıca ele alınması icap eder. Ona göre Allah'la O'nu tanıyacak insan arasındaki mahiyet farklılığı iki varlığın birbirine vuslata manidir. Tanıyacak olan insan yoklukla bağlantılı iken tanınacak olan Allah'ta varlık (vücud) asıldır. İnsanın aslındaki yoklukla bağlantısı ve ondan kaynaklanan zayıflıkları bazen azalsa bile asla kaybolmaz. Hâlbuki yokluk kavramı hakiki ve kadim varlık olan Allah hakkında imkânsızdır. Bu bakımdan insanın Allah'a ulaşması, iki zıttın bir anda aynı yerde bulunması kadar imkânsızdır.“ -
İmâm-ı Rabbâni şu neticeye gelir: Salikin beşeri sıfatlardan tamamen sıyrılarak fani olması mümkün olmadığına, fani olmadan matlüba ittisal ve ona vasıl olmak mümkün olmadığına, vasıl olmadan da marifet gerçekleşmediğine göre marifeti elde etmekten aciz kalınır ve marifet hususundaki acizlik bizzat marifet olur.!* İmâm-ı Rabbâni Allah'ı tanıma (marifet) hususunda acizliği reddedip O'nu bildiğini iddia etmeyi, katmerli cahillik (cehli mürekkep) olarak görür. Ona göre bunu iddia eden kişi cahil olduğunu bilmediği gibi, bilgisizliğini bir ilim kabul etmektedir.
Reklam
İmâm-ı Rabbâni marifetten aciz kalışı manevi terakkinin bir neticesi olarak görür. Ona göre kişi manen yükseldikçe kendi noksanlarını daha fazla görür ve Allah'ı tanımaktan acizliğini daha fazla idrak ettikçe üzüntüsü artar. Bunun için en yüksek insan olan Hz. Peygamber'in (sav) “Keşke Rabbi Muhamrmed'i yaratmasaydı.” ifadesini örnek alır. Hz. Peygamber bir defasında da, “Hiçbir nebi benim kadar eziyet çekmemiştir” buyurmuşlardı.158 İmâm-ı Rabbâni'ye göre Hz. Peygamber'in çektiği eziyet, Allah'ı tanımadaki noksanlığını kavramaktan kaynaklanan ruhi bir sıkıntıdır. Çünkü diğer peygamberlerin birçoğu maddi bakımdan ondan daha fazla eziyet çekmişlerdir. Meselâ Hz. Nüh (as), kavmi arasında 950 sene yaşamış ve onlardan çeşitli eziyetler görmüştü. O, imana davet edince kavmi ona taşlarla saldırmıştı. Hatta yağmur gibi yağan taşlarla bayılıp yere yığılmış, üzeri taşlarla örtülmüştü. Kendine gelince yine kavmini davet etmeye başlamiş ve onlar da aynı şeyi tekrar etmişlerdi.Hayatının sonuna kadar böyle devam etmişti.159
İnsan kendiyle Mevlası olan Allah Teâlâ arasında kendinin tamamen muhtaç ve Allah Teâlâ'nın ne zatında ne de sıfatlarında hiçbir şeye muhtaç olmayışından (istiğna) başka bir nisbet bulamaz. İnsan, kendi zatıyla Allah Teâlâ'nın zatı, sıfatlarıyla sıfatları ve fiileriyle fiilleri arasında hiçbir münasebet bulamaz. Hatta gölge kelimesi bile bir münasebet ifade ettiği için onu da kullanamaz. İnsan sadece Allah'ın yaratıcı, kendinin de O'nun yarattığı bir varlık olduğuna inanmaktan başka bir şeye cüret edemez.'“ Aslında İmâm-ı Rabbâni'nin bu ifadeleri, Abdullah elEnsâri'nin (v. 481/1088) tarifiyle de benzerlik arz etmektedir. O da marifeti bir şeyi olduğu şekilde ihata edip kavramak olduğunu söylemişti. Ona göre de Allah'ı olduğu gibi ihata etmek, imkânsızdır. İnsanın fehim ve idraki O'nu kuşatıp ihata edemez. O zaman, imânın tarifinde bulunması gereken zorunlu marifet, Allah'ı ihata etmek manasındaki marifete sahip olmaktan aciz olduğumuzu anlamaktır. Ve bu anlayış da bir bilgi (marifet) olmaktadır.'6?
İmâm-ı Rabbâni'ye göre akıl, doğru yolu bulmaya yarayan değerli bir nimet ve vazgeçilmez bir delildir.217 Ama ne var ki o, sadece beş duyudan gelen bilgileri sadece bir üst merhalede değerlendirebildiği halde insanı mükellef tutmaya yetecek derecede güçlü değildir.28 Allah'ın varlığı beş duyu ile tecrübe edilmediği için akıl, o hususta bilgi üretemez. O bilgi için peygamberin desteğine muhtaçtır.”219 Kısacası hidâyeti bulmak akılla mümkün olmaz ama akılsız hiç olmaz. Akıl ön şarttır ama nebilerin tebliğleri ona yol göstermezse netice alamaz.220
Peygamberlerin (as) getirdiği bilgilerin Allah'ın varlık ve birliğine imanı emrettiğinde şüphe yoktur. Dolayısıyla, Allah'ı bilmenin ve O'na iman etmenin zaruri olduğu hususunda kelamcılar arasında ilıtilaf yoktur. Ancak onlar, bazı insanların içinde bulunduğu şartlar dolayısıyla vahiyden büsbütün habersiz kalabildiğini de göz önünde
26 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.