"Çimlere basmayın” tabelaları vardı bir zamanlar hatırlar mısınız? Şimdi çimenlere basabilmemiz, yatıp uzanmamız için sulamayı bile geceleri yapıyorlar. Çimenler insanlar için, tabelalar için değil, nihayet farkına varabildik!
Zaten denizin kenarında sahillere yapılan dev havuzlara da çok kızıyorum. Denize seyrediyor, denizin maviliğinden utanmadan klorlu kuyu suyuyla doldurulan havuzlara girip çıkıyorlar. Bunu da hiç anlamıyorum!
Sürekli aradık. Neyi aradığımızı bilmeden aradık.
Önceleri sandık ki, aşk ve sonsuz sevgi var ve onu bulursak her şey çok güzel olacak. Sonraları aşkın başlangıçları değil bitişleri simgelediğini öğrendik. Ve her başlangıcın yanında bitişi de görmeye alıştık. Alışmak maskelerin derisini kalınlaştırmaktan başka işe yaramadı. Her geçen gün kalınlaşan maskelerimizle yürüdük hayata. Alıştığımız her şeyi doğal görmeye başladık. Başka türlüsü olmazmış gibi...
Nazan’a, tadına doyulmayan bu dünyaya erken gelmişiz be güzelim, diye hayıflanıyorum lakin “herkes her durumda bunu söyler, sen yeni bir şey söyle” diyerek gözlerinin griliğine sabitliyor yine beni. Akıllı kadın, tekrarlara tahammülü yok!