Ray Bradbury Soğuk Savaş döneminde yaşamış ve bu güzel eseri de o zaman kaleme almıştır. Bradbury hayatının çoğunu okumaya adamıştır. O yüzden kitaplara, kütüphanelere aşık bir yazardır. Kitapların kapaklarına göre yargılanmaması gerektiğini, bazı kitapların insan şeklindeki kapakların arasında var olduğunu söylemiştir. Fahrenheit 451, kitaplara aşık bu adamın geleceğe yönelik tasarladığı bir kurgu üzerine yazılmıştır.
1950’lerde “Eskiden kimin evde olduğunu ışıklarının açık olmasından anlayabilirdiniz; şimdiyse ışıkların kapalı olmasından anlaşılıyor. Televizyonlar küçük, siyah beyaz olduğundan net bir görüntü için ışıkları kapamak gerek.” durumu ile Bradbury “Bu böyle sürerse…artık kimse kitap okumayacak.” deyip Fahrenheit 451’i kaleme almıştır.
Fahrenheit 451 kitap kağıdının tutuşup yanma sıcaklığıdır. Eserde Guy Montag adında bir itfaiyecimiz var. Ekibi ile beraber kitabı olan tüm evleri yakmak tek görevleri. Montag işi için hiçbir düşünceye girmemişti. Taa ki yeni komşusu Clarisse’le tanışana kadar. Bu kız onun hayatını sorgulamasını sağladı.
Peki Montag kendini sorguladığında neleri gördü? İnsanların, kitapların yandığı evlerde kendilerinin de yanmasını isteyecek kadar ne var bu kitapların içinde?
Bu soruları yanıtlamak istiyorsanız, bu güzel eseri okuyun. Güzel bir çeviriye sahip bu eseri, her kitap severin muhakkak okuması gerektiğini düşünüyorum.