Olabildiğince spoiler vermeden şu şekilde anlatmaya çalışayım ..
Öncelikle “Fahrenheit 451” kağıdın tutuşma sıcaklığıdır bunu bir belirtelim.
Geleceğin dünyasında, itfaiyecilerin görevinin artık söndürmek olmadığı, kitapları yakmak olduğu bir zaman dilimi.. Gelecekte artık yanan şeyler evler, arabalar ya da maddi şeyler değil, insanların ruhunu besleyen ve tam olarak bu nedenden dolayı da yakılan kitaplardır. Kitaplara o kadar düşman olunmuş ki, amacı yangın söndürmek olan itfaiyecileri kitapları yakan görevliler haline getirmişler düşünün. Teknolojinin insanları bu kadar esir aldığı bu dönemde kitap okuma oranları bu kadar azken, herkesin her tarafı ekran kaplı odalarda vakit geçirdiği bir hayat.. Baş karakterimiz de bu dönemdeki bir itfaiyeci.. İşinin gereğini yapıp “kitap yakan bir itfaiyeci”.. Fakat bir gün işten eve dönerken küçük bir kız çocuğu ile karşılaşıyor. Aralarında geçen kısa muhabbetin sonunda kızımız ona mutlu olup olmadığını soruyor. Olayımız da tam burada başlıyor aslında. 30 yıllık hayatında hiçbir seçim yapmayan kahramanımız Montag mutlu olmak ile mutlu olmamak arasında da bir seçim yapmadığını fark ediyor. Neden bu işi yaptığını, neden karısı ile evlendiğini, neden burada oturduğunu bilmediğini fark ediyor. Çünkü hayatı boyunca ona hep tek bir seçenek sunulmuştu ona ve o da onu seçmişti. Bu noktadan sonra karakterimiz karşılaştığı şeyleri, yaptığı işi ve en önemlisi yaşadığı dünyayı sorgulamaya başlıyor.
Bilim-kurgu sevenlere önemle duyurulur.. Kesinlikle okuyun !!