Sokrates yine yılmadı. Kendisini kurtarmak için ne ağlayacak ne de inleyecekti. Ölümsüzlerle buluşmak için can atıyordu. "Şimdi gitme zamanı, ben ölmeye ve siz yaşamaya," diye özetledi. "Ama hangimizin ki daha mutlu bir bekleyiş, onu ancak Tanrı bilir."
Ceza Ehliyetinin Kanonik Teorisi diye bir kavram geliştirdiler, bu kavram suçun günahkarın akli durumuyla ilişkili olduğu fikrine dayanıyordu.
Hukukçularsa daha sonra aynı temele dayanarak adaletin sadece bir soruşturma değil kişinin düşüncesini de ortaya çıkarabilecek bir araştırma gerektirdiği düşüncesi üzerine tartışacaklardı.
“Eğer ilan edilmiş hukuki yargılar kendi içlerinde bir güce sahip olmasaydı ve özel kişiler tarafından etkisiz kılınıp yok edilseydi, bir kentin var olmaya devam edebileceğini ve altının üstüne gelmeyeceğini hayal edebiliyor musun?”
Hukuk akılcı düşünce ile yakından ilişkilenmiş durumdadır, öyle ki bazen ceza davalarını, soruşturmadan başka bir şey olarak düşünmek zordur. Ne var ki davalar her zaman kimin kime ne yaptığını açığa çıkarmanın ötesinde bir işleve sahiptir.
Kanonik hukuka göre suçun büyük bir kanıtı olarak görülen mahkeme celbine uymamak, farelerin kötü ünüyle birleşmişti, ancak Chassanée haşin bir karşı saldırıyla inisiyatifi ele aldı. Söylediğine göre müştekilerin başvurusu yalnız bir grup farenin sağlığı ve dirliğiyle ilgili değildi. Autun'daki her kemirgen tehlike altına girmişti, bu sebeple de her biri tek tek mahkeme önüne çıkmakla yükümlüydü. Ne var ki fareler o kadar geniş alana yayılmışlardı ki yapılan çağrı hepsine birden ulaşmış olamazdı. Elbette tek bir farenin dahi gelmemiş olması Chassanée'nin gözardı ettiği bir durumdu, ama mahkeme de aynı şekilde bunu pek önemsememişti, böylece Chassanée günü kurtardı. Yargıçlar celplerin hedefine ulaşmadığına ve duruşmanın ileri bir tarihe ertelenmesine karar verdi. Şimdi Autun'da yer alan tüm kiliselerin vaiz kürsülerinden yapılacak çağrılarla fareler mahkemeye katılmaları
gerektiği konusunda uyarılacaktı.