1976 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamlayan yazar, üniversitede önce İngilizce Öğretmenliği, sonra Sosyoloji bölümlerinden mezun oldu.Eğitimin farklı kademelerinde öğretmen ve yönetici olarak görev yaptı. Çeşitli yayın organlarında eğitim üzerine makaleler yazdı. Eğitim teknolojileri ve uzaktan eğitim alanlarında da özel çalışmalar yaptı.2000 yılında Türkiye’nin ilk Altın Örümcek ödüllü İngilizce eğitim platformu olan “dersimizingilizce.com” sitesini kurdu. Ulusal ve uluslararası birçok eğitim teknolojileri konferansına konuşmacı olarak katılan yazar, halen bu alanda çalışmalarını sürdürmektedir.Özel bir eğitim kurumunda yönetici olarak çalışan ve ulusal bir gazetede eğitimle ilgili köşe yazılarına devam eden yazar, evli ve iki çocuk babasıdır.
- "Kişisel gelişim sektöründe atılan sloganlara, verilen içi boş mesajlara bakınca insan bir şeyin çok iyi farkına varıyor... Bu sektörde ekmek yiyenlerin tek amacı insanlara eksiklerini, kusurlarını unutturmak olmuş. Yani bir nevi illüzyon yaşatarak mutluluk oyunu oynatmak... O zaman biz de illüzyonun perde arkasına bir bakalım!
Slogan 1 -
"Yüksek lisansa devam ederken bir sınava girmiştim. Kâğıtta tek soru vardı. Oturup bu soruya iki sayfalık bir cevap yazdım. Ayıptır söylemesi yazdığım yazıyı da bayağı bir beğendim.
Sınav süresi bitti. Kâğıtları vermemiz lazım ama bende bir telaş başladı. O kadar özenerek yazdığım yazının bir kopyasını almadan hocaya teslim etmek
Şöyle bir arkadaşınız olduğunu düşünün...
Birlikte otururken bir fıkra anlatıyor. Tam siz kahkahalarla gülecekken bağırarak şarkı söylemeye başlıyor. Siz "Ne oluyor yahu!" diye şaşıramadan bu sefer bir karikatür gösteriyor.
Siz karikatürü çözmeye çalışırken, SMA hastası bir çocuğun fotoğrafını uzatıyor hüzünlü bir şekilde. Gözleriniz hasta çocuğun yüzündeki çaresizliğe saplanıp kalmışken de müstehcen bir fotoğraf çıkarıp, arsız bir şekilde sırıtıyor.
Böyle bir arkadaşla değil birkaç gün, birkaç saat bile vakit geçirseniz dengeniz bozulmaz mı?
Sosyal medya böyle bir arkadaş işte. Bu ilişkide kahkahalarımız da yarım hüzünlerimiz de...Paylaşımlar arasında ışık hızıyla ilerlerken duygusal reflekslerimiz köreliyor.
Yarım kalan kahkahaların üzerine maneviyat soslu acılar serpiliyor. Hüzün, daha insanın kalbine ulaşamadan eğlenceli bir şarkının nakaratında yok oluyor.
Sonuç?
Bazen arsız, çokça huysuz, oldukça ruhsuz ve kesinlikle güdümsüz bir yolculuğun sonunda insan yarım yamalak kalakalıyor.
Salih Uyan'ın kitaplarıyla üniversitedeki hocam sayesinde tanıştım. Ruh Diyeti ise yazardan okuduğum ikinci kitap.
Yazarın dili oldukça anlaşılır ve sade. Mizaha kaçan kısımlar olduğu için eser oldukça keyifliydi. Kişisel gelişim kategorisinde okuduğum değerli kitaplardan biri oldu diyebilirim.
••
Mutluluk ve haz farklı iki terimdir.
Yazarın dili oldukça sade ve anlaşılır.
Yine aynı şekilde yazar mizahi bir dil kullanarak birçok kez eğitim konusunda tarizlerde bulunmuş.
Keyifli ve samimî bir eser demek yerinde olur.
Okurken hiçbir şekilde sıkılmadım.
Tüm öğretmen ve adaylarının kitaplığında bulunması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir eser.
■ “Eğer bir kişi öğretmenliğe
Kapak sayfasında roman yazıyor ama ben roman diye bahsetmek istemiyorum. Hatta roman olduğunu hatırlamak bile istemem. Çünkü böyle güzel bir eseri roman olarak incelersem 5/10 ancak verirdim. Ele aldığı konu ve bunu herkesin anlayacağı sade bir dille, çok faydalı ve bakış açımızı etkileyecek (kesinlikle) diyaloglara serpiştirmesiyle ön plana çıkarmak gerekir.
İngilizce örneği üzerinden yabancı dil eğitimi, nasıldır, nasıl olmalı, bu konuda ülkemizdeki durum bilimsel, felsefi ve pedagojik olarak incelenmiştir. İlk 80 sayfa kitabı bırakmanıza sebep olabilir. Bu yüzden sabırla okuyun ve sonrası su gibi akıp gidecektir. Kitabı okuyan hiç kimse diyemez ki gerçekleri yazmıyor ve bakış açımı etkilemedi. Bırakın bakış açınızı hayat tarzınızı bile etkileyebilir. Bunu özellikle yabancı dil öğrenen ve öğretenlere, genellikle ise tüm dil eğitimi verenlere söylüyorum. Aslında yabancı dil ile ana dili eğitiminin aynı olduğunu ve olması gerektiğini, önce edinme sonra da eğit(il)me dayalı bir sistem olması gerektiğini savunur. Ana dilinin sırlarına vakıf olmayanın yabancı dil öğrenme problemi de o ölçüde büyük olacaktır. Sır ana dilinde yatar. Başa dönün, çoçukluğunuza ; ana dilinizi nasıl öğrendiniz?...
Yabancı dil öğrenen ve hatta “ana“ (?) dilim üzerine akademik eğitim almış biri olarak bu eseri okumaktan büyük zevk aldım, vicdani ve faydalı olarak buldum. Roman yazmış olmasaydılar “şahane" yazacaktım. Yabancı dil öğrencilerine ve öğretmenlerine aşırı derecede öneriyorum.