Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Selahattin Şenliler

Selahattin ŞenlilerMamak Cezaevi Günlüğü yazarı
Yazar
9.0/10
2 Kişi
13
Okunma
6
Beğeni
846
Görüntülenme

Selahattin Şenliler Sözleri ve Alıntıları

Selahattin Şenliler sözleri ve alıntılarını, Selahattin Şenliler kitap alıntılarını, Selahattin Şenliler en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Fakat bir yerler, bu iki düşünce iklimini konuşturmuyor, tartıştırmıyor, uzlaştırmıyor, bilakis çatıştırıyordu. Çatışma yeni çatışmaları doğuruyor, kin-nefret artıyordu... Uzlaşma arayışına girenler, "durun yahu neler oluyor" diyenler ise sinsice yok ediliyordu... Çünkü gençler, konuşur, uzlaşır, ortak bir noktada buluşurlarsa, kavga olmazsa, ihtilal yapacak şartlar olgunlaşmaz, oluşmaz idi.
Mamak Askeri Cezaevi'ndeki en büyük sıkıntılarımızdan bir tanesi, özellikle Ramazan Ayındaki sıkıntılarımızdan bir tanesi, geceleri sahur yemeği meselesidir. Cezaevi idaresi, bir şekilde bizi terbiye etmek, disiplin etmek için her türlü ibadetlerimizi, dini faaliyetlerimizi, yasaklamaya çalışıyordu. Topluca teravih namazı kılmak, sahur yemeği yemek, iftar vaktinde iftar için yemek hazırlamak; bazı subaylara göre sanki bir başkaldırı, bir isyan gibi algılanıyordu.
Reklam
Demiş ya bir Batılı düşünür. "Dünyada işlenen cinayetlerin en korkunç ve vahşi olanı, mahkemeler eliyle adalet adına işlenen cinayettir."
Dünyayı değiştirmek için yola çıkmıştık. Ezilenin, ezenin olmadığı bir düzen kurmak idi. Mücadelemiz hakça bölüşümün olduğu, sömürünün olmadığı, kula kulluk olmadığı, Allah'ın nizamının yeryüzüne hâkim kılındığı bir düzen istiyorduk.
"Adalet bir ağdır, gerili bir ağ. Kuvvetli olan deler geçer, zayıf olan yapışır kalır. Kurtulmak istedikçe de iyice bocalar, kördüğüm olur."
12 Eylül 1980 ihtilalini yapan heyetten Konya Sıkıyönetim Komutanı olan, Org. Bedrettin Demirel'in bir ifadesi vardı. -"Biz ihtilali bir yıl önce yapacaktık. Ancak şartların olgunlaşmasını bekledik." diyordu. Tabi, Bedrettin Demirel'in, bir orgeneralin, bunu söylemesi çok manidardır. Demek ki, Türkiye'de ihtilal olması hedeflenmiş, planlanmış, bunun şartları hazırlanıyordu. Esas olan burasıdır.
Reklam
Ülkü Ocakları Genel Başkanı olan Muhsin Yazıcıoğlu'nu, kaldığı koğuştan gece alıp sorguya götürmüşler. Muhsin Başkan, kendisine sorulan sorular hakkında düşüncelerini söyledi. Sorgulayanların M.İ.T'ten olduklarını, ancak bu sorgulamanın siyaset kokan bir yanı da olduğunu ve kendimize dikkat etmemiz gerektiğini belirterek ve Selahattin Arpacı ile bana dönerek; -"İki Selahattin'e de dikkat ediyorlar. İçinizde, tıpkı Merkez Kapalıda olduğu gibi ajanlar var.
Odaya girince sorgu hâkimi veya savcı her kimse, -"Gel bakalım Muhsin Yazıcıoğlu, şimdi yaktım senin çıranı." demiş ellerini birbirine vurarak avuçlarını ovuşturarak söylemiş bunu ve devam etmiş konuşmasına, -"İşte açık ikrar var, el yazısı ile açık beyan var. Emir vermişsin, silah vermişsin, git vur demişsin. Bunu nasıl izah edeceksin, bu hususta ne diyeceksin anlat bakalım?" demiş. Muhsin Başkan, lazım gelen neyse söyledim artık dedi. -"Tezgâh kurmak, iftiraya çanak tutmak bir hukuk adamına yakışmıyor. Eğer gereken hassasiyeti gösterir ve araştırmanızı, soruşturmanızı doğru dürüst yaparsanız bu ifade veren arkadaşımızın, işkence altında ifade verdiğini, bu isnat ettiğiniz olayın meydana geldiği 1978 Temmuz ayında bu arkadaşın başka bir suçtan, bir kavgaya karışmaktan dolayı Ulucanlar Cezaevi'nde tutuklu olduğunu ve 2. koğuşta kaldığını göreceksiniz. Araştırın, sorun devletin kayıtları var elinizde." demiş. "Bir telaş başladı odada, bana yaktım çıranı diyen adamın, suratı değişti. Elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi suratını asarak "anlayacağız." dedi..." diyordu Muhsin Başkan bize olayı anlatırken... Savcı veya sorgu hâkimi, önce dışarı çıkartmış odadan Muhsin Başkanı. 15 dakika kadar sonra tekrar içeri almışlar.... "İtirafçının beyanının, olayın olduğu tarihte cezaevinde tutuklu olduğu ve bu nedenle fiili işlemesinin, maddeten mümkün olamayacağı bu nedenle, Muhsin Yazıcıoğlu'na atfedilen cürümün ifasının mümkün olmadığı, cihetle tutukluluğunu gerektirecek müşahhas delil olmadığı için tahliyesine..." diye karar vermişler...
NİZAM-I ALEM davasının davacıları idik. Bir cepheden bakınca ihanet içindekileri bir kenara koyarak parantez içinde söylüyorum; devrimciler de, solcu sosyalistler de bizim gibi düşünüyorlardı... Ortak payda ülke idi.
Ve 12 Eylül 1980 darbesinden hemen sonra Kenan Evren'in ilk imzaladığı karar Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesine verilen izin kararı idi. Hem de hiçbir şart ileri sürmeden. NATO'nun, ABD'nin "Bizim Çocuklar" dediği Türk Silahlı Kuvvetleri, Kenan Evren'in emir komuta zinciri içinde darbe yaptılar. 12 Eylül 1980 darbesi bir ABD-NATO planı idi... Olan milletin çocuklarına oldu.
Reklam
Bu ülkenin gençleri, bu ülkenin milli gücü birbirine düşürülmüş, birbirine düşman edilmiş, adına sağ-sol çatışması diye, adına Solcu- Komünist, Milliyetçi- Ülkücü diye gruplara bölüştürülerek, bölünerek, bu insanlar birbirine düşman edilmiş, kamplara bölünmüştür. Bu çatışmalarda bölünmeye çanak tutan siyasilerin de dahli var, buna çanak tutan aydınların da dahli var, buna fırsat tanıyan devlet idaresinin de, kamu görevlilerinin de dahli vardır. Üniversite hocalarından, gazetecisine kadar, köşe yazarından siyasetçisine kadar, ülke bir ayrışma ve kamplaşma, kutuplaşma, bölünme içerisine giriyordu.
Çok enteresandır; 12 Eylül askeri darbesini yapan Kenan Evren ve onunla birlikte hareket eden ihtilal komuta konseyinin aldığı ilk uluslararası karar, Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesine verilen izin kararıydı. Yani, Kenan Evren ve askeri devlet konseyi, ilk uluslararası anlaşmasını Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesine muvafakat verme şeklinde gerçekleştirmiş oldu.
Varsın, bizi duyacak bir tek kişi dahi olmasın; ne çıkar ?... ALLÂH var ya...
-"Solcu'ya varsan da susun, gürültüyü, kavgayı kesin desen hemen Faşist diyor, Sağcıya desen Komünist diyor. Anlayamadım gitti birader" diyordu. -"15 günüm kaldı, bir gideydim şuradan..." dedi Teğmen. Sivilde öğretmenmiş. "Onu da bırakacağım herhalde..." diyordu, başını iki yana sallayarak giderken. Uzaklaşırken dudaklarından dökülen son kelimeleri; -"Bu memlekette öğretmenlik de yapamazsın ki adam gibi..."
Mustafa Sami Barshan, -"Biz ülkücüyüz ve Türk milliyetçisiyiz! Biz dava adamıyız! Adamlıktan öte adamız! Hamdi Sevinç'i vuracaksak veya sizin hakkınızda bir şeyler düşünüyorsak bunu ulu orta konuşmayız. Gerektiği zaman gerekeni neredeyse yaparız. Konuşmayız, yaparız! Onun için bu gibi şeyler ile bizi töhmet altında bırakmayın. Öküz altında buzağı aramayın." dedi.
25 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.