Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Selahattin Şenliler

Selahattin ŞenlilerMamak Cezaevi Günlüğü yazarı
Yazar
9.0/10
2 Kişi
13
Okunma
6
Beğeni
826
Görüntülenme

Selahattin Şenliler Gönderileri

Selahattin Şenliler kitaplarını, Selahattin Şenliler sözleri ve alıntılarını, Selahattin Şenliler yazarlarını, Selahattin Şenliler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Okul, istikbal, iş, aş gailesi; evlilik, çoluk çocuk beklentisi, hiçbirimizin aklına gelmiyor. Yegâne gayemiz, inandığımız davanın, hayallerimizin, mefkûremizin, hayata geçirilmesidir.
280 syf.
9/10 puan verdi
Mamak Cezaevi Günlüğü
Mamak Cezaevi Günlüğü
Selahattin Şenliler
Selahattin Şenliler
BBP eski genel başkan yardımcısı Selahattin Şenliler'in 40 aylık cezaevi macerası boyunca gizlice tuttuğu günlük defterlerinden oluşan kitap... Kitap da 1979 yılındada tahliye olan Selahattin Şenliler'in cezaevinde dahi dışarda ki olayların iyi bir analizini yaptığını görüyoruz ve ülkenin adım adım ihtilal'e gittiğini yazıyor. (12 Eylül 1980) Günlükler'de ki en dikkat çekici noktalar ise benim için şöyle idi karıştır/barıştır olayının sağcı/solcular arasında hep yapılması ve bu yolla kavgaların körüklenmesi, Mamak askeri cezaevi şartlarının Ulucanlar cezaevi şartlarından daha ağır şartları olması, içerde ki ülkücülerin ağabeyi olarak Selahattin Şenliler'in 80 darbesinde asılan Komünist Necdet Adalı ile aralarında geçen diyalog... Sonra cezaevlerinde ki sık sık olan kavgalar sonucu olan ağır yaralanmalar ve ülkücülerin oruç tutması ve toplu namaz kılmasını yasaklayan uygulamar gibi dönemi birinci ağızdan bir çok yönden anlatan ülkenin nasıl darbeye sürüklendiğini gösteren çarpıcı bir eserdi. Öte yandan günlük tutmanın yasak olduğu bu günlükler bulunursa hem imha edileceği hemde ağır ceza alınacağı bildiği hâlde bu günlükleri tutmak ve yakalatmadan saklamak çok müthiş bir iş... Bir devri şeffaf ve içerden dışarıya dahil analizleri ile yaşanan olayları gözlemleyince ne kadar doğru tespitler olduğunu görüyoruz...
Mamak Cezaevi Günlüğü
Mamak Cezaevi GünlüğüSelahattin Şenliler · Yüzde İki Yayınları · 201913 okunma
Reklam
Odaya girince sorgu hâkimi veya savcı her kimse, -"Gel bakalım Muhsin Yazıcıoğlu, şimdi yaktım senin çıranı." demiş ellerini birbirine vurarak avuçlarını ovuşturarak söylemiş bunu ve devam etmiş konuşmasına, -"İşte açık ikrar var, el yazısı ile açık beyan var. Emir vermişsin, silah vermişsin, git vur demişsin. Bunu nasıl izah edeceksin, bu hususta ne diyeceksin anlat bakalım?" demiş. Muhsin Başkan, lazım gelen neyse söyledim artık dedi. -"Tezgâh kurmak, iftiraya çanak tutmak bir hukuk adamına yakışmıyor. Eğer gereken hassasiyeti gösterir ve araştırmanızı, soruşturmanızı doğru dürüst yaparsanız bu ifade veren arkadaşımızın, işkence altında ifade verdiğini, bu isnat ettiğiniz olayın meydana geldiği 1978 Temmuz ayında bu arkadaşın başka bir suçtan, bir kavgaya karışmaktan dolayı Ulucanlar Cezaevi'nde tutuklu olduğunu ve 2. koğuşta kaldığını göreceksiniz. Araştırın, sorun devletin kayıtları var elinizde." demiş. "Bir telaş başladı odada, bana yaktım çıranı diyen adamın, suratı değişti. Elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi suratını asarak "anlayacağız." dedi..." diyordu Muhsin Başkan bize olayı anlatırken... Savcı veya sorgu hâkimi, önce dışarı çıkartmış odadan Muhsin Başkanı. 15 dakika kadar sonra tekrar içeri almışlar.... "İtirafçının beyanının, olayın olduğu tarihte cezaevinde tutuklu olduğu ve bu nedenle fiili işlemesinin, maddeten mümkün olamayacağı bu nedenle, Muhsin Yazıcıoğlu'na atfedilen cürümün ifasının mümkün olmadığı, cihetle tutukluluğunu gerektirecek müşahhas delil olmadığı için tahliyesine..." diye karar vermişler...
Ülkü Ocakları Genel Başkanı olan Muhsin Yazıcıoğlu'nu, kaldığı koğuştan gece alıp sorguya götürmüşler. Muhsin Başkan, kendisine sorulan sorular hakkında düşüncelerini söyledi. Sorgulayanların M.İ.T'ten olduklarını, ancak bu sorgulamanın siyaset kokan bir yanı da olduğunu ve kendimize dikkat etmemiz gerektiğini belirterek ve Selahattin Arpacı ile bana dönerek; -"İki Selahattin'e de dikkat ediyorlar. İçinizde, tıpkı Merkez Kapalıda olduğu gibi ajanlar var.
"Adalet bir ağdır, gerili bir ağ. Kuvvetli olan deler geçer, zayıf olan yapışır kalır. Kurtulmak istedikçe de iyice bocalar, kördüğüm olur."
Ancak Tanzimat'tan sonra yavaş yavaş Ordu'nun ve siyasi iktidarın, vazife sahaları, kuvvet ve nüfus alanları kesin çizgilerle ayrılmıştır. Meşruti idareye geçişten, Sultan Abdülhamit'in hal'linden sonra Ordu'yu, siyasi iktidar uğruna en kötü şekilde kullanan zihniyet, İttihat ve Terakki Partisi'nin zihniyetidir.
Reklam
Muhsin Yazıcıoğlu öyle bir yiğitti ki gençliğinde bile isminden korkuluyordu
Nurullah mektubunda, kendisine işkence yapılırken bizzat İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'in başında bulunduğu ve 2. Şube Komiseri D.O'ya (ki bu şahısta işkenceci başlarından biridir ve hükümetin düşme ihtimaline karşı ceplerinde pasaport bulunduranların başında gelmektedir.) bizzat emir vererek işkence yaptırdığını belirtmiş. Hatta H.Fehmi Güneş, Nurullah'a Ülkü Ocakları ve ÜGD eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun ismi ile MHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Mustafa MİT'in isimlerini vermesi için iki milyon lira para teklif etmiş.
Yarabbi senin her şeye gücün yeter. Sen her şeyi hakkıyla görüp bilensin. "Külli şeyyin Kadir"sin Allah'ım, sen yardım et bu millete. Sen acı, merhametinle muhakeme et bizi Rabbim.
Demiş ya bir Batılı düşünür. "Dünyada işlenen cinayetlerin en korkunç ve vahşi olanı, mahkemeler eliyle adalet adına işlenen cinayettir."
Fakat bir yerler, bu iki düşünce iklimini konuşturmuyor, tartıştırmıyor, uzlaştırmıyor, bilakis çatıştırıyordu. Çatışma yeni çatışmaları doğuruyor, kin-nefret artıyordu... Uzlaşma arayışına girenler, "durun yahu neler oluyor" diyenler ise sinsice yok ediliyordu... Çünkü gençler, konuşur, uzlaşır, ortak bir noktada buluşurlarsa, kavga olmazsa, ihtilal yapacak şartlar olgunlaşmaz, oluşmaz idi.
Reklam
NİZAM-I ALEM davasının davacıları idik. Bir cepheden bakınca ihanet içindekileri bir kenara koyarak parantez içinde söylüyorum; devrimciler de, solcu sosyalistler de bizim gibi düşünüyorlardı... Ortak payda ülke idi.
Dünyayı değiştirmek için yola çıkmıştık. Ezilenin, ezenin olmadığı bir düzen kurmak idi. Mücadelemiz hakça bölüşümün olduğu, sömürünün olmadığı, kula kulluk olmadığı, Allah'ın nizamının yeryüzüne hâkim kılındığı bir düzen istiyorduk.
Ve 12 Eylül 1980 darbesinden hemen sonra Kenan Evren'in ilk imzaladığı karar Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesine verilen izin kararı idi. Hem de hiçbir şart ileri sürmeden. NATO'nun, ABD'nin "Bizim Çocuklar" dediği Türk Silahlı Kuvvetleri, Kenan Evren'in emir komuta zinciri içinde darbe yaptılar. 12 Eylül 1980 darbesi bir ABD-NATO planı idi... Olan milletin çocuklarına oldu.
"Gönül gözümden bir ışık aktı yıllar evvelinde Hayata manâ veriyordu, ruhta şekil Evrenin bilinmeyen bir noktasında Sevincin; Evren kadar büyük hazzını duyardım seninle..."
-"Solcu'ya varsan da susun, gürültüyü, kavgayı kesin desen hemen Faşist diyor, Sağcıya desen Komünist diyor. Anlayamadım gitti birader" diyordu. -"15 günüm kaldı, bir gideydim şuradan..." dedi Teğmen. Sivilde öğretmenmiş. "Onu da bırakacağım herhalde..." diyordu, başını iki yana sallayarak giderken. Uzaklaşırken dudaklarından dökülen son kelimeleri; -"Bu memlekette öğretmenlik de yapamazsın ki adam gibi..."
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.