“ Gece yaptılar. Tıpkı gecekondular gibi gece yaptılar penceremin karşısındaki çirkin binaları. Gündüz çalıştıklarını hiç görmedim.”
....
“Halbuki daha dün ağaçlar vardı. Hiç yıkılmayacakmış gibi dimdik duran asırlık ağaçlar hem de.”
Bugün sizlere içinizi sızlatacak bir kitapla geldim. Okurken o kadar duygusal şeyler yaşadım ki. Feri’yi o kadar çok sevdim ki sanki yanımda oturmuş sohbet ediyor gibiydik. Çok güzel bir anlatıma sahipti ve mutlaka okunması gereken kitaplar arasında. Sıkılmadan okudum sürekli devamını merak ettiğim için bitirene kadar bırakamadım. O son sayfalarda bir kaç göz yaşı döktüm diyebilirim. Sonu aşırı güzeldi öyle bitmesini beklemiyordum ama çol güzel bir son vermiş yazar.
Feri, annesi onu çok küçük yaşta terketmiş ve bu terkediliş onun bacaklarına sebep olmuştur. Bir daha yürüyememiştir. Kendisine Anneannesi ve Dedesi bakmıştır. Sürekli annesinin yolunu gözlemleyen Feri o gelene kadar tren yolunu gözlemleyerek geçirmiştir çocukluğunu bir umut işte. Annesine çok öfkeli ama onu bulmak İçin de çok mücadele etmiştir. Bir gün yine evden çıkarken Annesi ile küçükken yaptığı kırmızı kedi heykelini bir atölyenin vitrininde görür içinde bir umut kıvılcımı alevlenir ve dükkanın sahibi Ali beyi bulmaya çalışır. Ama tadilattan dolayı oradaki bütün esnaflar dükkanlarını bir kaç günlüğüne kapatmıştır. Bir umutsuzluk çökse de asla yolundan vazgeçmemiştir. Kitabın içerisine ara ara Ferinin küçükken yazdığı günlüğünden bir kaç sayfa bize eşlik ediyor günlüğü okudukça parçalar yerine oturuyor. 11.inci vagonun sırrı çözüldüğünde göz yaşlarıma engel olamadım o sahne o gerçekler o kadar güzel yansıtılmıştı ki
@11.vagon 85 sayfada insanın aklıyla topaç gibi oynayan, oldukça #sıradışı bir kitap. Hadi gelin sizi Feri ile tanıştırayım. Gerçek adı #feriha ama herkes ona Feri diyor.Feri her yere kendinden burun farkıyla önde giden, #gogol ‘u okuduktan sonra #ölücanlar adını verdiği hissiz bacakları ile #tekerleklisandalyede yaşıyor. Feri’yi tanıdıktan sonra
11. Vagon'u çok beğendim. En çok sevdiğim yönü kesinlikle yazarın bu kadar az sayfa içerisine bu kadar insan, karakter, iç konuşma koyabilmesi ve bütün bunların yarattığı edebiyat hissi oldu. Yazarın başarısı, kitabın akışında teklemeler, tökezlemeler olmaması. Feri'nin iç sesi, olaylar, durumlar hepsi birbirine çok güzel uyum sağlamış bir şekilde akıp gidiyor. Yaşayan karakterler, kanlı canlı karakterler yaratabilmek herhalde bütün yazarların gıpta ettiği, amaçladığı şeylerden birisi olsa gerek. Feri 96 sayfa içerisinde gerçek bir insan olmayı başarabilmiş bir edebiyat karakteri olarak nefes alıp veriyor.
Mutlaka okuyun.