Anemi Bir Kadının El Yazmaları'na şunları yazıyor: "Biri bendeki yolculuğunda beni aşıyor. Onun evi oluyorum. Dışarıda, böğüren inekle kapkara bir arazide olduğu izlenimini veren biri gibi. Bu açı dan bakınca etrafımdaki çember daralmaya başlıyor. İçim deki seyahatinden dolayı dışım onun tarafından kuşatılıyor.
İşte bu benim yeni durumum. Ve ben bundan hoşlanıyorum."
Şimdi artık neden yaşadığını en sonunda biliyor, onu tanımak için. Sık sık, o umutsuz ve karanlık saatlerde, neden bu dünyaya geldiğini sorduğu olmuştu. Onu dünyaya getirdikleri için anne babasına öfkelenmişti. Bu dünya ona düşmanca ve zalim görünmüştü. Şimdi ise, adamın görünüşünden o kadar etkilendi ki, o an ölse mutlu olurdu. Hiçbir şey bu yabancıyı seyretmekten daha muhteşem ve hayat verici olamazdı. Hayatında ilk defa, babasından başka birini seviyor. Bu şimdiye kadar hissettiği en derin duygu.
Halüsinasyon görüp görmediğine emin olamıyor. İçinde bulunduğu durumda en inanılmaz en görülmemiş şeyler gerçek oluyor. Yani eğer gece karanlık gökyüzünde resimler beliriyorsa, o resimler kesinlikle oradadırlar.
Birkaç gün sonra hayatındaki ilk mucizeyi yaşıyor: Paris'te, bir odada Yasemin Adam karşısında duruyor. Bu karşılaşmanın şoku öylesine büyük ki bunu atlatamıyor.
O günden sonra yavaş yavaş aklını kaybetmeye başlıyor.
Çocukluk hayalinin görüntüsüyle bu adamın görüntüsü birbirinin aynısı. Tek bir farkla, o felçli değil ve burada onu çevreleyen yaseminlerle dolu bir bahçe yok.
…
Şimdi odası neredeyse kapkaranlık. Yalnızca uzakta yanan sokak lambasının ışığı içeri süzülüyor. Şimdi artık "yabancı bir toprak"ta mı yoksa kendi bahçesinde mi öleceği umurunda değil. Pencere kenarına çıkıyor, pencere kanadının kirişine tutunuyor ve son bir kez daha aynadaki gölge gibi yansımasına bakıyor. Kendisini sevimli buluyor. Kararlılığına bir parça pişmanlık karışıyor. "İşte bitti,” diyor sessizce ve ayağı daha pencere kenarından ayrılmadan öldüğünü hissediyor.
Bu çocukluk aşkından, herhangi bir yetişkinin ona öğretebileceğinden daha çok şey öğreniyor: Birisini çok sevmek tam bir boyun eğmişlik gerektiriyor. Hareketsizlik ilkesini bir kural haline getirmeyi.