Nitekim benden çok da uzun bir süre hücrede kalan bir arkadaşımın otla başı derde girmişti. Onun pencere oyuğunda da bir ot varmış. Cılız ve masum bir ot. Bir gün görüyor ki ot büyümüş ve pencerenin önemli bir kısmını kapamış. O zaman telaş başlamış ; koparmak istemiş. Koparamamış.Koparmak için çareler aramış. Binbaşılığı, uçak makine mühendisliği,şunca yıl silahlı kuvvetlere hizmeti yetmemiş küçük ota. Askerlere söylemiş.
“Sus,konuşma bizimle,yasaktır!” demişler.
Astsubaylardan birine ricada bulunmuş.
“Biz karışamayız,” demiş astsubay.
Ve ot büyümüş, kapamış pencerenin aydınlığını,gökyüzünü.
Önemsemediğimiz . Zamanında kaynağını bulup yok edemediğimiz yanlış eğilimlerimiz vardır. Onlar da masum küçük bir ot gibi günden güne, farkına varmadan büyürler ve gelişen hayat ışığımızı kesebilirler. Yanlış tavrın, davranışın küçüğü büyüğü, önemlisi önemsizi yoktur. Yanlışın kaynağı varsa, yanlışlığını yansıma oranı koşullara göre değişikliği uğrayacaktır. Bugün önemsiz görünen bir yanlış eğilim, çok önemli yanlışlıkların anası olabilir. Yanlışa umursamazlıkla bakmak, kaynağını titizlikle aramamak, yanlışın yanında bilinçli olarak yer almaktır.

Yılmaz Güney sinemasının özelliği, eskiyle yeninin, feodal ile burjuvanın, ideoloji ile düşüncenin, bilinçle bilinç-dışının, bilinçlenme ile öncesinin ardışıklığını değil, saçmalık düzeyine varan biraradalıklarını sunmasıdır.
Önümüzde toplu sözleşme görüşmeleri varmış. Ücretimiz yükselecek Yükselecek ama fiyatlar daha da yükselecek. Patron verdiğini iki katıyla geri alacak. Aldığımız zamlar da eriyip gidecek. Hep böyle sürüp gidiyor
Dünyanın değişmeden öylece kalakaldığını sanıyor belki, zulmün ve zorbalığın ilelebet süreceğini. Oysa bilmiyor Çiçek Ali'lerin de bir gün yavaş da olsa doğruyu göreceklerini, baskı ve zulmü alaşağı edeceklerini.