Güneşin yakıcı sıcağı ile karşılaşan gölgeyi sever. Gölgeyi seven, zarurî olarak gölge veren ağaçları da sever. Mevcudatta ne varsa hepsi Allah'a nispetle gölgenin ağaca, aydınlığın güneşe nispeti gibi, hepsi O'nun kudretinin eseridir ve hepsinin varlığı O'nun varlığına bağlıdır. Gölgenin varlığı, ağacın varlığına, aydınlığın varlığı da güneşin varlığına bağlı olduğu gibi. Daha doğrusu bu misal, avâmın vehmi görüşlerine nispetle doğru olabilir. Çünkü onlar, aydınlığı güneşin eseri sanırlar. Bu ise basîret sâhipleri için açık bir hatâdır. Zîra onlara göre gerçekte güneşin karşısına kesîf cisimler çıktığı vakit, Allahu Teâlâ'nın kudretinden hâsıl olan o cismi aydınlatır. Yoksa güneşin kendisinde bir hüneri yoktur.
Nitekim güneşin kendisi, şekli ve sûreti de yine Allahu Teâlâ'nın kudretinden meydana gelmiştir. Gerçek budur. Verdiğimiz misâlden maksat, hakîkati açıklamak değil, durumu aydınlığa kavuşturmaktır.