İnsan büyüdükçe
Anlıyor gurbetin hazin yönünü.
Ya da omuzları kaldıramıyor onca yükü
Bir zamanlar bayramlarımız vardı bizim
Dedelerimiz elimize harçlık sıkıştırır
Komşularımız küçük şekerlerle kandırırdı.
Bayramlıklarımız kirlenmesin diye
En uslu günümüz olurdu o gün
Ve küçük ağuşumuza deyince ana sıcaklığı
Yahut öpülünce baba denilen kutsallığın emektar eli
İşte ona mutluluk denirdi çocuk dilinde.
Aradan yıllar geçtikçe lisanımız edebimizi aştı
Hep olmak istediğimiz o büyüklük
Çocuksu saçmalıkların en başındaydı
Biz cehaletimize yenilip anlayamadık
Büyüdükçe yüreklerin küçüldüğünü
Bayramların bebeksi narinliğini
Şimdi yediden yetmişe herkesin dilinde aynı soru
Nerede o eski bayramlar
Aslında bayramlar hep aynı bayram
Ortada yanlış giden bir şeyler var
Değişen yalnız insanlar
Değişen yalnız insanlık.
....
“İnsanoğlunun ihtiyacı; incir yaprağını giysi yaptığı dönemdeki kadar yalın olmak, bir hırka ve bir lokma ile gönlü dolup taşan Yunus Emreleri, Mevlanaları örnek alarak, ömrünü güzellikten iyilikten yana harcayarak geçirmektir.”
Bakınız Emekli Korgeneral Selahaddin Çetiner bu konuyu nasıl anlatıyor:
“Bu üç felaketin açık bir izahı yoktu. Gemilerin hareket ettikleri alan, savaş başlamadan önce defalarca taranmış ve havadan deniz uçaklarıyla keşfedilmiş, mayınlardan temiz olduğu tespit ve rapor edilmişti. Son defa 17 Mart günü, Erenköy Körfezi üzerinde uçan bir İngiliz keşif uçağı da tıpkı mayın arama tarama gemileri gibi, bu böl-
genin temiz olduğunu rapor etmişti. Su yüzeyinden 5,5 metre aşağıdaki mayınların bile havadan rahatça görülebildiği kaç defa tespit
edilmişti. Acaba Türkler, mayınları serbest olarak akıntıya mı bırakıyorlardı? Bu da doğru çıkmadı. Bazı yabancı yazarlar ise, bu mayınların, Rusların İstanbul Boğazı açıklarında bıraktığı mayınlar olduğunu söylüyordu. Oradan Çanakkale Boğazı’na kadar gelmesi, Nara’daki engel ağını geçmesi zayıf bir ihtimaldi. Amiral Robeck, o gün için başka bir şey yapılamayacağına karar verdi.”
Biraz asiyim
Çokça da yalnız
Ağzıma geleni yazarım
Kalemim biraz bahtsız
Tenim şiir kokar
Gülüşlerim birer mısra
Sövgülerim sana kafiye
Sokaklarım kapına çıkar
...
Sayfa 30 - "Biraz Asiyim" şiirinden bir bölümKitabı okudu
İnsan neden gülümser ki kar tanelerine
Kışın soğuğuyla neden ısıtır içini
Siyah bir klarnet beyaz nağmeler üflerdi
Yağmurun gökyüzüne bıraktığı griliğe
Erirdi evrenin en temiz çarşafı
Yalan denizinde yıkanmaktan içten içe
Bir çocuk pencere başında sebepsiz izlerdi
Sert rüzgarların savurup yaktığı inzivaları
Yalnızlıktı ismi yok oluşların
Ölülere mahsustu yaşamak
Kırılmıştı ön yargılara çarpmaktan
Simurg'un ihtişamlı kanatları
Sönmüştü vedalardan mütevellit
Hanelerin sevda tüten ocakları
En akıllıca işti delirmek
Biz de öyle yaptık
Yoksa
İnsan neden gülümserdi ki kar tanelerine.
Laçkalaşmış tenlerin dudaktan sevdalarına,
Gebe kalmış yaşanmışlıklar
Günübirlik sevdaların mezesi olan içkiler
Hatırı sayılır kahvelerin yerini almış
Vicdan yerine cüzdana bakar olmuş
Özentiyi kendine ilke edinen gençler
Kasıntı hareketlerle bütünleşmiş bedenler
Sanırsın ki küçük dağları onlar yaratmış hâşâ!
Gitmek bir eylem değildir küçüğüm
Yürek işine akıl ermez
Bazıları kaldıkça uzaklaşır
Bazıları ise uzaklaştıkça kalır
Şaka gibidir aşk denen mesele
Bedenin yaşarken yüreğin ölür
Geriye bir şarkı,bir şiir, bir o kalır.