"Yeter ki yüreğime dokun, aşamayacağım dağ, tepemeyeceğim yol olmaz," demişti. Oysa ki o yüreğe mezarlarını dikmişti, hasretini çektiği her ne varsa. Bu yüzden ölmeden çürüyordu.
Evet, Şeyma kırmıştı gönlünün zincirlerini. Hem de yüzlerce insanın gözleri önünde, kimseye fark ettirmeden kırmıştı zincirleri. Çözmüştü dilinin kemendini ve tercüman olmuştu Yasin’in bir türlü kendisine açmaya cesaret edemediği duygularına. Şeyma, kendi kendine ilanı aşk ediyordu sahnede, Yasin susuyordu. Gözlerinde, dile gelmemiş bir duanın kıvılcımlarını sunuyordu Şeyma’ya. Şeyma ise, “âmin” tadında tebessümler yolluyordu Yasin’e ve kırıyordu zincirlerini zikrolunmaya yasaklı cümlelerin. Kimseye fark ettirmeden özgür bırakıyordu, öksüz bir yüreğin hacetlerini gizlice.
_İnsan nasıl canını kurtarmak için kaçarsa bir ayıdan, ben de öyle kaçıyorum karım olduğunu iddia eden o karıdan. Ben artık kendimin değilim. Ben bir eşeğim. Bir kadının kocasıyım. Üstümde hak iddia eden kadına aitim. Siz nasıl atınız üstünde hak iddia ediyorsanız o da benim üstümde öyle. Bir hayvana sahip çıkar gibi istiyor beni. Hani beni bir