Tüm işlerimizi çocuklarımız beğensin, karımız beğensin, kocamız beğensin, patronumuz beğensin, arkadaşlarımız beğensin diye yapıyoruz. Sosyal medyada insanlar beğensin diye paylaşımlar yapıyoruz. Allah beğensin diye yaptığımız bir iş var mı, düşünün? Tüm gücümüzü insanlar beğensin diye harcıyoruz. Desinlere ömrümüzü harcıyoruz; desinler ki onun
ADAM Şöyle arkanıza yaslanın, elinize o an ki koşulunuza uygun nasıl bir ortamda iseniz onu içecek olarak alın (benim tavsiyem Canada dolaylarında yetişmiş üzümlerden özel olarak fermente edilen  Cabernet Sauvignon marka bir kadeh kırmızı...🤔yok yok tamam ince belli, belki bir Amasya bardağında hiçbir tavşana zarar vermeden elde edilerek
Reklam
“Zamanın zehri bana gelir beni ağular Bende patlar ama yine bende şifaya çevrilir Ben, bir zehir rüzgârını Ruhun çekiciyle döğe döğe Bir gelecek zaman şehrine döndüren Görülmedik sevinçlerin devrimi Ah, güneş nerededir, nehir nerededir Nehirlere batmış o güneş nerededir Genç değilim ama seninle birlikte şiiri yeniden dolanıyorum Sıcak sularda fosfor sarhoşluğunu arıyorum Sen beni çekip yeniden evrene bırakıyorsun Ayın ve tutsaklığın ve kurtuluşun öyküsünü kalbime bırakıyorsun Birlikte eğiliyoruz Kutsal Onurun önünde Bir adak diliyoruz kurban gençliğinde...” Üstâd
Sezai Karakoç
Sezai Karakoç
Sis, insanın ihtiyaç duyduğu metafizik gerilimlerden biri, aynı gece gibi, gökyüzü gibi, deniz gibi, uçsuz bir orman gibi... Yoğunlukta yavaşça silinen siluetler yerini hayal ile karışık bir hatırlamaya bırakır. İnsanın zihninde meydana gelen kasılmalar, önce muğlâk bir tereddüt, sonra yanılsama, sonra hoşa giden teşbihlere evrilir. Kelimelerin lügat anlamları sisin içinde rotasını kaybeder ve "gemiler geçemeyen bir ummanda" yeni bir hüviyet kazanır. Nerede ve nasıl? "O belde? Durur menatık-ı düşize-i tahayyülde; Mai bir akşam Eder üstünde daima aram; Eteklerinde deniz Döker ervaha bir sükun-ı menam." Ruhlara uykunun sükûnunu döken, hayalin el değmemiş köşelerinde, üzerinde mavi bir akşamın istirahat ettiği bir yerdir. Zaman, mekân silindiğinde ağırlığını kaybeder. Şiir orada doğar, ruh orada doyar. Yahya Kemâl şöyle inceltir anlatmaya çalıştığım hususu: "Ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça Ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça, Dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık Başka bir çerçevedir, git gide dünyâ artık. Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ; Mâvidir her taraf, üstün gece, altın deryâ..." Şiir incelir incelir, kopma noktasında erişince son bir adım için cesaret verir şair: "Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!..." Sisin içinde yürümek lazım evet...önce adımlarını, sonra ayaklarını, son olarak kendini kaybedinceye kadar...
Karistigin yokluga beni de gotur...
bu ayrılık yakar içimi. gitme... zaten uzuyor günden güne geceler güneş de yok piyasada... bir de sen yitme. hem bilirsin iyi durmaz bende hüzün bütün dertler art arda sıralanır, kalkamam altından bu yalnızlığın şehir devrilir üstüme ve sensizliğe alkol mü dayanır... ama kararlıysan sevdiğim... yani hazırsan anlamsızlığa... o zaman beni de at gitsin karıştığın yokluğa....
Okan Savcı
Okan Savcı
Ertelemek yüktür omuzlarda. Farkında olmadan günden, saatten nefret etmektir. "Bugün bir bitse' dersin yarın gelir. Yarın bitse gün devrilir. Sen ayağa kalkmadan inmez o yük, arttıkça artar. Ve suç hep zamansızlığa yıkılır. Fakat bilmezler, halden bir tek zaman anlar. Ve bu yüzdendir ki günlerin tadı olmaz. Ve bu yüzdendir bir başka gün, bugünün yerini tutmaz.
Reklam
178 öğeden 81 ile 90 arasındakiler gösteriliyor.