Kendi kalbini dinliyormuş gibi göğsüne eğilmiş duran bu yaratık için kalp, bir yaşama işareti olmaktan çıkmıştı. Adam, bunun dışında kalbin hangi ödevlerini varsa onlardan birine dalmıştı.
Boz renkli kütlevî yapılar, gökten çamur halinde bir toprak parçası atılmış ve yeryüzüne düşerken o çamurlar o binalara dönüşmüş gibi çünkü İnsanlar için yapılmışa benzemiyorlar.
İSTANBUL 1971. tülperdeyle camın arasında durup sokağa bakıyor yaşlı adam. Beyaz sakalı kısa kesilmiş, başında siyah bir namaz takkesiyle. Karşıdan bakanların görmeleri için dışa doğru cama yapıştırılmış yarıbelden yukarı bir resim gibi.
Arkasında ve geçmişinde hiçbir şey ve hiçbir kimse yok gibi.
Cama yapıştırılmış bir ihtiyarlık gibi.
...
Yan dönerek tülperdeyi içeri doğru geçti, odanın içinde gölgelenip kayboldu. O zaman bütün pencereleri boşaldı otuz katlı bu gökdelenin.
Bir şirinde Cahit Zarifoğlu özlemeyi şöyle ifade etmiş. "Özlemek ne derin bir duygu öyle, özlemek ne uzun bir mesafe öyle". Cemal Süreyya demiş ki "uzaktan sevmediyseniz birini hiç sevdim demeyin." Ekliyor Oğuz Atay "aklımdan çıkmıyor. Aklım çıkıyor, o çıkmıyor." Ve son noktayı Nazım Hikmet koyuyor. "Sesini duysam sesine sarılacağım""