~
❝
Bazen düşünüyorum da hayatım boyunca söylemeyip de vazgeçtiğim şeyleri söyleseydim ne değişirdi acaba? Hayatın akışında ne kadar farklılıklarla karşılaşırdım?
Yoksa kader dediğimiz şey o anda yaptığımız anlık, küçük tercih midir?
❞
~
"Üniversitede, en çok sevdiğim hocanın odasındaydım.
Bana, “Ne olmak istiyorsun?"dedi.
“Entelektüel olmak istiyorum.” dedim.
“Senden entelektüel olmaz” dedi.
Şaşırmıştım, sonra, kırılgan bir ses tonuyla;
“Dersinizi geçmeme rağmen, sürekli dersinizdeyim. Okulda en çok okuyan, araştıran ve tartışmalara giren, hep benim?" dedim.
“Senden Entelektüel olmaz”dedi.
Çok kızmıştım!
"Doçent tezlerin konularını bile ben öneriyorum" dedim.
Prof. gülümseyerek geriye yaslandı.
"Senden çok iyi bir araştırmacı olur. Ama entelektüel olmaz. Nedenine gelince, sana entelektüel olamazsın dediğimde, bana bir Entelektüel gibi 'Niçin olmaz?' diye sormadın, aksine alındın ve hiddetlendin. Yazarlık bilgi işidir. Entelektüellik bilgi değil,davranış biçimidir. Bir insanın entelektüel olması için en az 3 kuşak ailesinin okuması gerekir. Okulun önüne bak. Hepsi son model araç dolu ve hocalara ait. Her sene model yenilerler. Gerçekten böyle bir yenilenmeye ihtiyaçları var mı?Niçin bu şekilde yaşıyorlar. Çünkü o ünvanlarla gördüğün hocalarının kariyerleri ne kadar yüksek olursa olsun, ruhları feodal bir köylü. Güçlerini topluma kabul ettirmek için böyle hava atmak zorundalar. Gerçek bir entelektüel asla bu güdüyle hareket etmez.
Entel feodal köylülere, artık diploma ve ünvan da yetmez.
Tıpkı paranın yetmediği gibi."
Prof. Dr.İlber Ortayli
İnsanlar arasında çıkar bağı değil de gönül bağı varsa, her biri muhatabını korumayı gözeterek davranacaktır. Bu yüzden taraflar ilişkilerin dengeli ve eşit olmasını istemeyecek ve bilakis dengeyi ve eşitliği karşısındaki lehine bozmaya çalışacaktır. Karşısındaki mi dedim? Dil sürçmesi.Gönül bağı ile bağlı insanlar bağlandıklarını karşılarında görmezler. Hatta onu kendilerinden ayıramazlar bile. Gönül bağı ortadan kalkabilen bir bağ değildir. Çünkü gönülden bağlı olanlar nasıl, ne sebeple ve hangi şartlar altında bağlı olduklarını bilmezler. Bağlılıklarını bir usûle bağlamış olsalardı, her usûlsüzlük bu bağı çözerdi. Bağlarının bir sebebi olsaydı, o sebeple birlikte bağ da kaybolurdu. Belli şartlarda gönül bağı tesis edilebilseydi, o şartlara hâkimiyetle gönüllere hâkimiyet mümkün olurdu. Hâlbuki gönül bağı çözülmez çünkü gönlün nereden bağlı olduğu bulunamaz.
Düşünce ile duygunun, akılla gönlün, zevkle sorumluluğun, istekle mecburiyetin birleştiği bir alan mı arıyorsunuz? Belki de aramıyorsunuz. Böyle bir arayış içinde olmadığınız için sürekli olarak şartlardan şikayet ediyorsunuz. Bir şeyler düşünüyor, sonunda düşündüklerinizin duygularınızla eşgüdüm halinde bulunmadığını fark ediyorsunuz. Aklınız bir yerde, ama gönlünüz başka bir yerde. Sorumluluğunu hissederek yaptığınız işlerden zevk almıyorsunuz. Zevkinden bir türlü vazgeçemediğiniz şeylere dalma fırsatı karşınıza çıktığında ise içinize bir türlü suçluluk duygusu musallat oluyor. Mecburen yaptıklarınız, isteyerek yaptıklarınız değil. Yapmak istediklerinize mecbur olmadığınızı kabullenerek yaşıyorsunuz. Neden böyle? Neden siz durmaksızın şartların elverişli olmadığından dem vuruyorsunuz? Çünkü siz modern bir insansınız ve her modern insan gibi mensup olduğunuz yerden kopartılıp alındınız. Bu kadarla kalmadı mensup olmanız gereken yer de tahrip edildi. Daha da korkunç bir şey oldu: Mensubiyet bağı kurmak için gerek duyacağınız üyeleriniz yok edildi.