Necip Fazıl'ın kitabı yazarken ki hissiyatının belki bir kuplesini temsil edecek sözleri şöyle: "Bunların hikâyesini anlatmak ve dinlemek bile bana giran geliyor, azap veriyor."
Yazarının hissiyatı mıdır okuyucuyu da bu girdaba sokan, yaşananların akıl, havsala almayan boyutu mudur?
Buna okuyanın cevabı net olacaktır;
Zira küfrün bu kadar açık olup bu kadar yüzsüzce, kılıflara sokularak, her defasında şirin bir amaç zaviyesinden çıkardığı tıngırtıları aklı, vicdanı olan herkesin bi taraflarını çınlatacak...
Tabi eğer insaniyet namına bir kırıntı kalmışsa bendinde.
Hedefinin ne olduğunu "tam olarak bildiğimiz zihniyetin", kendini şeytanın askeri olmaya adamış, hatta iblisi dahi şaşırtacak hilelerle, oyunlarla, memleketi park görüp, içinde alayla, keyifle evcilik oynamalarına denecek ne söz var ben bilmiyorum.
Yazıyorlar oynuyorlar, yazıyorlar oynuyorlar...
Ne yazmaları bitti ne oyunları.
Hepimiz ölene kadar sürecek gibi, zaten öyle de deniyor bkz:
"Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi.
Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım! "
Yazalım, çizelim, oynayalım... Görüşeceğiz
“Her kim zerre kadar iyilik yapmışsa, onun mükâfatını görecek. Ve her kim de zerre kadar kötülük yapmışsa, onun cezasını görecektir.”(Zilzal, 99/7-8).