“ Meğer Tarihi Siyasi’nin fıkraları da Tevrat’ın kıssaları gibi birer masaldan ibaretmiş…”
Ömürleri boyunca, hep başkalarının döktüğü kalıplar içinde ezilip büzülerek, hep başkalarının arzu ve iradesine göre şekiller alarak ve acıkmadan yiyerek, düşünmeden söyleyerek yürürler giderler. Evet, dünya onlar için, yalnız bu barem merdiveninden ibarettir. Bunun dışında bir kainat olduğunu tasavvur bile edemezler ve hayatın başlıca zevkini, yeryüzünün başlıca nimetlerini bunun sahanlıklarında ararlar.
Sayfa 45 - 6. Baskı, 2010 İstanbul, İletişim Yayınları
Reklam
İşin asıl kötü tarafı şu ki, biraz önce söylediğim gibi- devlet hizmetinde hiç bulunmadığımdan bu makinanın birçok cihazları tamamiyle meçhülümdü ve bunlara karşı herhangi bir nefis müdafaasında, herhangi bir mukavemette bulunmak bence imkân dışında idi. Onun içindir ki, memurluk hayatımın ilk evrelerinde, kendi aklıma, kendi mantıkıma göre yanlış, haksız veya mânâsız bulduğum bazı idari muameleleri her tenkide kalkışımda "filân numaralı kanun", "filâan tarihli kararname" ile daima ağzımın tıkandığını görmüş ve gitgide, gerek akıl ve mantıkımın, gerek sağ-duyumun, gerekse insanlık gururumun bütün reflex'lerini kaybetmeğe başlamışımdır.
Sayfa 40 - 6. Baskı, 2010 İstanbul, İletişim Yayınları
Hangi Atatürk sorusunun anlamsızlığı
MUSTAFA KEMAL, sahada lider, diplomat ve komutan olarak kendisi olmuş, güç temerküzü için kıyasıya mücadele etmiş, realpolitik temelli dış siyaset yaklaşımıyla elindeki kozları sonuna kadar kullanmış, Birinci Dünya Harbi başındaki başarısız girişimler bir kenara bırakılırsa, 1897 yılından beri taarruz harbi yapmamış bir ordudan elde kalanı, her türlü limiti zorlayarak zafere ulaştırmıştır. Buna karşılık, bu dönemde ileri sürdüğü düşünce ve analizlerle zoraki ve benimsemediği bağdaştırmalar yapmıştır. Bu, bir tercih değil, koşulların doğurduğu bir gelişmedir. Ancak, kazandığı karizma, edindiği saygınlık ve oluşan yeni şartlar onun, yaklaşık dört yıllık bir parantez sonrasında devlet kurucusu ve millet inşa edicisi konumunda kendisi olarak konuşması ve siyaset geliştirmesini mümkün kılacaktır. Bu açıdan bakıldığında, "Hangi Atatürk?" sorusunun fazla anlam taşımadığı ortadadır. O, dünya görüşü, temel tezleri ve gelecek tasavvuru ciddi dönüşümlere uğrayan, savrulmalar yaşayan bir lider olmamıştır. Söylemindeki çarpıcı değişime karşılık, bu konulardaki "gerçek" yaklaşımları açısından, 1919 ilkbaharında nerede ise 1922 sonbaharında da aynı yerdedir.
Sayfa 412 - Bağlam Yayınları
Ilginç:
Yakın dönem Türkiye tarihinde, idarecilerin "kızağa alınma" hadisesinden sonra "hariciyeye" atanmaları ilginç bir geleneği oluşturmaktadır. Bu hususta akla gelen örnekler olarak, Ali Fuat Cebesoy'un Garp Cephesi Komutanı iken Moskoya'ya, Fethi Okyar'ın hem Şeyh Sait isyanından sonra hem de SCF deneyiminden sonra Paris'e, Türk Ocakları'nın kapatılmasından sonra Hamdullah Suphi Tanrıöver'in "Bükreş"e, "Kadro" dergi­ sinin kapatılmasından sonra "Zoraki Diplomat" Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun "Tiran"'a büyükelçi olarak atanması sıralanabilir. Bu hususta, İsmet İnönü'nün de, başbakanlıktan ayrıldıktan sonra Tevfik Rüştü Aras tarafından "New York" büyükelçisi olarak tayin edilmesi çabalarının olduğunu ama İnönü'nün "sağlık sebepleri" mazeretiyle bu tayinden "kurtulduğu" iddia edilmektedir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
📚 27 Mart 1889'da Kahire'de dünyaya gelen Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 13 Aralık 1974'te arkasında birçok edebiyat eseri bırakarak Ankara'da yaşama veda etti. Edebi hayatının başlarında, "ferdiyetçi" sanat anlayışına sahip olan Karaosmanoğlu, işgal yıllarından sonra bağımsız sanat davası yerine, bir toplumun ve
Reklam
80 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.