Oysa herkes öldürür sevdiğini,
Bunu böyle bilin,
Kimi hazin bir bakışla öldürür,
Kimi latif bir sözle,
Korkaklar öperek öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!
Kimi gençken öldürür sevdiğini,
Kimi ihtiyarken;
Kimi şehvetli ellerle boğar,
Kimi sevdiğini altına boğar:
Merhametlisi bıçağını savurur,
Çünkü böyle ölen çabuk soğur.
Kimi az sever, kimi çok,
Kimi alır, kimi satar;
Kimi öldürürken gözyaşı döker de,
Kimi gözünü bile kırpmaz:
Çünkü herkes öldürür sevdiğini,
Ama herkes öldürdü diye ölmez.
Artık acımıyordu.
Fakat içinde
bir şeyler yanıyordu, yavaş
yavaş çürüyordu,
bir şeyler
ölmeye başlamıştı.
Yaşadığı
herşey, sevdiği herşey bu ağır
ağır tükenen alevde sönüp
gidyordu,
umursamazlığın
gevşek çamurunda ezilip
kömürleşme den önce, kapkara
oluncaya kadar içinde yanacaktı.
Birşeyler oluyordu, bir şeyleri
belli belirsiz hissediyordu, orada
öylece uzanırken ve heyecanla
yaşamını düşünürken birşeyler
oluyordu.
Bir Şeyler sona ermişti,
Neydi o?
Kendini dinledi, içine
dinledi.
Böylece yavaş yavaş
yüreği ölmeye başladı.
- Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!
- Peki, sen ne görüyorsun bakalım?
- İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan
Sonra, herkesin akıllı olmasını beklemenin çok uzun süreceğini anladım. Birde bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini... İnsanların değişmeyeceğini, onları değiştirebilecek kimsenin bulunmadığını ve bunun için çaba göstermeye değmeyeceğini!