Bir miras ve dört kardeş... Baba ölmeden önce ve öldükten sonra da paylaşılamayan bir miras ile birlikte aile sırlarının ortaya çıkması ve aile olamayan ama dışarıdan aile olarak görünerek bilinen bir sırrı inkar eden bir topluluk.
Ana karakterimiz Bergjlot'u ailesinden uzaklaştıran 5 yaşında yaşadığı bir travmadır. Bergjlot 60 yaşında olmasına rağmen 5 yaşında yaşadığı travmayı atlatamamıştır. O sadece -her şey bilinsin, hiçbir şey olmamış gibi davranılmasın- istemiştir. Berjglot yaşadığı travmanın artık hayatına etki etmesini, yön vermesini istemediği için psikanalize başlar ve Freud ve Jung'ın psikanalitik görüşlerinin kitaba yazar tarafından ustaca yedirildiğini görürüz. Berjglot'un kendi iç hesaplaşmasını, 60 yaşına kadarki olan yaşantısında tüm seçimlerini, travmasının ne yönde etkilediğini açıkça görmek psikanalik yaklaşımın bir derya deniz olduğunu bir kez daha hatırlatır bizlere. "Yaramı sevip okşuyor muydum ben?"
Berjglot'un mirası travmasıdır. Mirası; hiçbir zaman tam olamamış, hep kıyaslanma yönünde olan anne-kız ilişkisidir. Mirası, başarısız bir kardeşlik duygusu, aile içi çatışmalar ve yalnızlıktır. "Kopmak ölüm gibi, diye düşündüm; başlarda insanın canını yakıyor, sonra yokluğa alışıyorsunuz, diğeri, ölen kişi, yavaş yavaş yok olup sizden uzaklaşıyor."
Mutsuz aileler mutsuz çocuklar oluşturur. En büyük travmamız ailelerimiz tarafında açılan yaralardır. Travmadan beslenmek ya da travmanın seni bitirmesini beklemek insani bir seçimdir. Norveç edebiyatına ait Miras'ın, yalın ve çarpıcı anlatımla okuyanları derinden sarstığı şüphesizdir...