Mükemmel bir sofra kurulmuştu. Türlü türlü lezzetli yiyeceklerle dolu tabaklarla donatılmıştı bütün masa. Bu bolluk kesinlikle barbarcaydı(...) Dünya nimetlerinin böylesine dökülüp saçıldığını, böylesine israf edildiğini ömrümde görmedim.
Edgar Ellan Poe'nin okurken hoşuma giden bir alıntısıydı ve Orhan Kemal'in bu kitabını okurken neon ışıklarına yazılı bir şekilde zihnimin köşesinde yanıp yanıp söndü her hikayesinde.
İleri bir teknolojik çağda, imkanların çok çeşitli, neredeyse sınırsız olduğu günümüzün ünlü ve ünsüz kahramanları olan bizler;
Orhan Kemal'in kitabındaki yoksul tarım işçilerini, fabrikada kan ter içinde çalışan çocuk Sami'yi, üç çocuğunun geçimi için kirli pardösü içinde yaz-kış çalışan küçük katibi, tren istasyonu'nun beton zemininde uyuyan ufak kızı, pastırma-yumurta hayali gören cimcimeyi, elma, incir var bağrışıyla tozlu yollarda rızkını çıkarmaya çalışıp en sonunda yalnız, tek bir göz odada uzun bir süre sonra ölü bulunan ihtiyarcığı ve daha nice hikaye kahramanlarını okuduktan sonra
Nasılsın diye soran birine; aşk acısından, beni kimse anlomoyor ki, ayy ayy yeni bilmem ne çıkmış hala almodom ki, baksana şunun şuyu ne gozol keşke benim olsoydo tarzı hazımsızlık, doyumsuzlık, sahip olunanların kıymet bilmezliğinden, iyi değilim diyebilir miyiz?
Elbette deriz.
Sonuçta insanız.
İyi okumalar.